Bölgemizi tanıdık ve tanıttık             

 Bölgemizi tanıdık ve tanıttık             

İçişleri Bakanlığı veTrabzon Gazeteciler Cemiyeti, Farklı bölgeleri tanıyoruz ve tanıtıyoruz projesi, 30 Ekim Pazar günü hayata geçirildi. Altı günlük programda ilk olarak Hatay ili gezildi.

                  Bölgemizi tanıdık ve tanıttık             

 

                        İçişleri Bakanlığı veTrabzon Gazeteciler Cemiyeti, Farklı bölgeleri tanıyoruz ve tanıtıyoruz projesi, 30 Ekim Pazar günü hayata geçirildi.

Altı günlük programda ilk olarak Hatay ili gezildi.

                         

                               Antakya’yı tanıyoruz   

                         Antakya, MÖ 300 civarında Büyük İskender'in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından kurulmuştur. Antik kaynaklara göre Antakya üç yüz bin nüfusuyla Roma İmparatorluğu'nun 3. dünyanın ise 4. büyük kentiydi. Babası Antiochus'un isminden 'Antiocheia' adıyla kurduğu şehir, Silpius Dağı (bugünkü Habib Neccar Dağı) eteğinde ve Asi Nehri (Orontes) kenarında yer almıştı.

                     Hatay'ın anavatan Türkiye'ye katılması öncesinde, 2 Eylül 1938 tarihinde 10 aylık bir süre varlığını sürdüren Hatay Devleti kuruldu. Toprakları, Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) belgelerinde İskenderun Sancağı olarak yer alan bölgeydi. 16 Haziran 1939'da TBMM'nde alınan kararla Türkiye ile Hatay Devleti arasındaki sınır çizgisi kaldırılarak geçersiz kılınarak, 23 Temmuz 1939'da ise anavatana katıldı. Son Fransız kıtasının kışladan çıkmasıyla, kışlaya Türk bayrağı çekilmesiyle tamamlanmış oldu.

Antakya, 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı kanun ile Hatay ilinde büyükşehir belediyesi kurulmasından sonra metropol ilçe oldu.

                        

                                      Harbiye Şelalesi

                   Hatay’da bulunan Harbiye Şelalesi görülmeye değer güzellikte olup, dilden dile dolaşan efsanesiyle de, dikkat çekmektedir. Mitoloji de, Nehir Tanrısının kızının peşinden koşan aşk, şiir ve müzik tanrısından Apollo'dan kurtulmak isteyen Daphne'nin hikayesi oldukça meşhurdur. Tanrıya yalvaran Daphne'nin yakarışlarını duyan toprak ana, Daphne'nin bedenini ağaca, kollarını dallara ve saçlarını da yapraklara dönüştürür. Efsaneye göre şelale  Dapne'nin gözyaşlarıdır. Şelale boyunca yöresel sabun satış yerleri, çay bahçeleri, restaurantlar size eşlik eder.

 

                                         Samandağı  

                  Trabzon Gazetecilerini taşıyan otobüs Samandağı’nın düz yolunda ilerlemeye başladı. Yol boyunca dizilen evler, otobüsü selamlar gibiydi. Tur rehberi Abdulhamit Tilki, bölge hakkında bilgi vererek, gezilecek yerleri tek tek anlatıyordu.

                    Samandağı, Hatay’ın önemli ilçelerinden biri olma özelliğine sahiptir.

Samandağı etnik olarak AraplarınErmenilerin ve Türkmenlerin yaşadığı bir bölgedir. SünniOrtodoks, Katolikler ve Gregoryenler gibi çeşitli inanç grupları bulunmaktadır.

 Vakıflı Mahallesi Türkiye’de tek Ermeni köyüdür. Diller dillere, çan sesleri ezan sesine, bayramlar bayramlara karışır; en çok bayram burada kutlanır. Ramazan ve Kurban Bayramlarının, Noel ve Meryem Ana Yortularının, Gadir Hum Bayramlarının sevincine tüm Samandağlılar katılır. Komşular birbirlerine "Allah herkese kendi dininde yardımcı olsun" derler.       

                                                                               

                                        Musa ağacı        

                      Musa Dağı eteklerinde bulunan büyük ve heybetli Musa ağacı her dinden ziyaretçiyi kabul eder. Musa ağacının hemen yanında bulunan hayat suyu bir çok derde deva olduğu gibi ziyaretçilerin rağbet ettiği su olma özelliğine sahiptir.

Musa ağacının altında Hızır Aleyhisselamla Musa Aleyhisselamın buluştuğu rivayet edilir.

        Samandağı Sahili'nde buluşan Hz. Hızır ile Hz. Musa birlikte dağa çıkarlar. Tam Musa Ağacı'nın bulunduğu noktaya geldiklerinde Hz. Musa elindeki asayı toprağa saplar ve eğilip su içer, tekrar dönüp baktığında asanın yeşerip fidana dönüştüğünü görür. Halk arasında Ab-ı Hayat suyundan can bulan fidanın binlerce yılda gelişerek bugünkü halini aldığına inanılmaktadır. Ağacın gövde çapı 7.5 metre, çevresi 21 metre, yüksekliği ise 7 metredir. Ağacın dalları yaklaşık 1000 metrelik alanı kaplamaktadır.

 

                            Ermeni kilisesi ve Vakıflı Mahallesi

                      Türkiye’de tek Ermeni  köyü konumundaki Vakıflıköy, Hatay’ın ve dolayısıyla da ülkemizin çokça ziyaretçi çeken nadide yerlerinden birisidir. Musa Dağı eteklerine kurulan köy, Akdeniz’e bakmaktadır ve Suriye sınırı göz mesafesindedir.

             Surp Asdvadzadzin Kilisesi Vakıfköy Mahallesinde bulunan tarihi bir Ermeni kilisesidir. Yapımına 1895’te başlanan kilise, bazı idari sorunlardan dolayı ancak 1910 yılında bitirilebilmiş ve o yıl takdis edilerek ibadete açılmıştır.  Yaklaşık bir asır boyunca yapıldığı ilk haliyle hizmet veren kilise 1997 yılında  onarılarak,  İstanbul Ermeni Patriği II. Karekin riyasetinde yapılan bir törenle, Episkopos Mesrop Mutafyan tarafından takdis edilerek tekrar ibadete açılmıştır.

            Kadınların kurduğu Vakıflı köyü kooperatifinin satışa sunduğu yöresel ürünlerin bulunduğu alan gezilerek, alış veriş yapıldı. Şaraptan, kekiğe, acı biberden turşuya, nar ekşisinden zeytine bir çok ürün satışa sunularak, alıcı buldu.  Vakıflı köyünün şarapları büyük ilgi gördü. Şarap satışı diğer ürünlere göre en çok satılan ürünler arasına girdi.  O yöreye ait üzümlerden toplanılarak yapılmış olması ilgiyi daha da artırdı.

 

                                       Hatay arkeoloji müzesi

                      Hatay adım adım gezilerek, bölge hakkında bilgi alındı. Trabzonlu gazeteciler rehber eşliğinde gezerek ; bilen bilgilerini tazeledi, bilmeyenler yeni bilgiler öğrendi.

Kentin dar sokakları, misafirlerini sıcak karşılamayı bilen sokaklardı.

Arkeoloji müzeyi tanırken, iki ayrı müze olarak tanımamızda fayda görüyorum. Nedenine gelince, eski arkeoloji ve yeni arkeoloji müze olarak tanıyacağız.  

Eski Arkeoloji Müzesi

Antakya Cumhuriyet Alanı’nda, Asi Nehri kenarında ve köprü yakınında yer almaktaydı. Aktif olduğu dönemde dünyanın en büyük üçüncü mozaik müzesi ve mozaik eser koleksiyonuna sahipti. Müzede, HititHelenistikRoma ve Bizans Dönemlerine ait olan ve Harbiye, Antakya, Atçana, Seleukia Pieria ile İskenderun’da bulunmuş eserler sergilenmekteydi. Bu eserlerin çoğunluğu, 1932-1939 yılları arasında yapılan kazı çalışmaları sonucu keşfedilmiştir.

Döneminde dünyanın en büyük ikinci arkeoloji müzesi unvanını taşıyan Hatay Arkeoloji Müzesi inşaatı çalışmaları 1934 yılında başladı. Bu inşaat çalışmaları, 1932 yılında Antakya ve çevresinde başlayan kazı çalışmalarından esinlenerek ve de Fransız arkeolog Claude Prost'un tavsiyesi üzerine başlatılmıştır. Müze binası 1938 yılında tamamlandı ve bir yıl sonra Hatay, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vilayeti oldu. Müze, 23 Temmuz 1948 tarihinde hizmete açıldı. 1975 Yılında müze tekrar bir revizyondan geçti.

Hatay Arkeoloji Müzesi koleksiyonu sekiz sergi salonu ve bahçesinde sergilenmekteydi. Eserler bulunduğu mekânlara uygun olarak düzenlenmişti. Odalar büyük pencerelerle dolu olduğundan doğal ışığın bol olması sağlanmaktaydı. Etiketlerin çoğu da Türkçe ve İngilizceydi.

            Yeni Arkeoloji Müzesi

Dünyanın en büyük mozaik müzesidir. Yapımına 2011 yılında başlanan yeni müze; toplam 32.754 metrekare kapalı alan, 10.700 metrekare sergi alanı ve 3500 metrekare sergilenen mozaikle dünyanın en büyük mozaik sergileme alanı olarak inşa edilmiştir. 

                                 

                Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi

                 Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi, 2009 yılında, Antakya kent merkezinde yapılacak bir otel inşaatının kazıları sırasında ortaya çıkan arkeolojik kalıntıların yerinde korunarak sergilenmesi amacıyla kurulmuş, 2019 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilerek ziyarete açılmıştır.

Günümüz Antakya kenti, Makedonya İmparatoru Büyük İskender’in komutanlarından 1. Selevkos tarafından, babası Antiochus şerefine, MÖ 300 yıllarında kurulmuştur.

Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’nde Roma Dönemi’ne ait, çeşitli büyüklükteki taban mozaikleri, yerinde korunarak sergilenmektedir.  Dört panele ayrılan mozaiğin ana panelinde mitolojik kanatlı at Pegasus ve onu bir törene hazırlayan üç peri (nymphe) ana figürlerdir. Ana panelin altında yer alan ve daha küçük olan diğer üç panelde ise ilham perileri (muse’ler) ve onlardan biri olan Kalliope ile yazar Hesiodos’un karşılaşmasına yer verilmiştir.

 

                                          Saint Pierre Kilisesi

                       Gezimiz, Saint Pierre Kilisesiyle devam etti. Saint Pierre Kilisesi veya Aziz Petrus Kilisesi Stauris Dağı'nın batısında kayalara oyulmuş 13 metre derinliğinde, 9.5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde bir mağaradan oluşmaktadır. Antakya'daki ilk Hıristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağara Hıristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilmektedir.

 

 

                                   Y. Hatay Gazeteciler Cemiyeti

             Öğle yemeğinden sonra Y. Hatay Gazeteciler Cemiyetini ziyaret ettik. Cemiyete giden dar sokakların her biri masal sokaklarını andırır nitelikteydi. Hatay’ın meşhur tatlısı olan künefe, her sokakta satışa sunulmakta olup, sokağa atılan küçük masalar ve sandalyeler

müşterilerini bekler durumdaydı.

                    Gazeteciler Cemiyetinin ahşap merdivenlerini teker teker çıktıktan sonra kağıt kokan odaya girdik.  Masa etrafını çeviren sandalyeler konuklarını bekler gibiydi. Y.Hatay Gazeteciler cemiyet başkanı bölge hakkında kısa anlatım yaptıktan sonra bahçede çay ikramında bulundu. Cemiyet üyelerinden Mithat bey yazdığı kitaptan on adet verebildi. Oysa Trabzon gazeteciler cemiyetinden otuz üç gazeteci katılmıştık. Diyeceğim şu ki, yetersiz sayıda kitap takdim etti. Neyse yaptığı eksikliği bir gün kapatır diyelim.

 

                                               ADANA

                         Hatay  gezimizi gurup olarak tamamladıktan sonra Adana’ya doğru yola çıktık. Adana’nın hareketli caddelerinden hızla geçen otobüs kalacak olduğumuz  otele doğru yol aldı. Günün yorgunluğu herkesin yüzüne yansımıştı.

Yorucu günün akşamı Adana oteline varan otobüs yolcularını birer ikişer indirdi. Bavulunu alan gazeteci otelin kapısından içeri girdi. Kendilerine ayrılan odalara çıktılar. Kimi odasında kalıp yorgunluğunu attı. Kimi Adana’yı tanımak için sokak sokak gezdi.  Kimi de arkadaşlarıyla sohbet etme imkanı buldu.

                  Ilık bir Adana akşamından sonra sıcak bir Adana sabahına uyandık.

 

                                   Merkez Sabancı Cami

                İlk olarak Sabancı Merkez Cami gezildi. Sabancı Merkez Camii, Adana'nın Reşatbey semtinde, Merkez Park'ın güneyinde ve Seyhan Nehri'nin batı kıyısındadır. İbadete  1998 yılında açıldı.

20.000 kişilik cami (açık alanın düzenlenmesiyle 28.000 kişi), sekiz fil ayağı üzerine oturur. Klasik Osmanlı mimarisi tarzında yapılmıştır. Genel görünüm olarak Sultan Ahmet Camii’ne, plan ve iç mekân olarak Selimiye Camii’ne benzer.

yarım kubbe, 5 kubbe, 6 minaresi vardır; bunlar 4 halife ve 4 mezhebe, İslam'ın 5 şartına, imanın 6 şartına karşılık gelmektedir. 32 metre çaplı ana kubbe 32 farza, avludaki 28 kubbe Kur'an’da adı geçen 28 peygambere, ana kubbedeki 40 pencere Muhammed'in peygamber olduğu yaşa ve 40 rekat namaza, 99 metrelik 6 minare Allah’ın 99 güzel ismine karşılık gelir.

 

                                          Taşköprü Seyhan nehri

                       Adana’yı gezmeye devam ediyoruz. Sabancı Camisinden sonra geniş Adana caddelerinden geçerek dünyanın en eski kullanılan köprü olan Taşköprü’ye geldik.  Gazetecilerin bazıları içindeki çocuğu uyandırarak Seyhan nehrinin üzerinden bulunan gezi kayığına binerek gönlünce eğlendi. Kimi de, Seyhan nehrine karşı çay simit keyfi yaptı.  Taşköprü Seyhan Nehri üzerinde, Adana kent merkezinde, Adana (Seyhan) ve Karşıyaka (Yüreğir) yakalarını birleştiren köprüdür.

Adana'nın simgesi olarak kabul edilen köprü, bir Roma dönemi eseridir. Taşköprü'nün Roma İmparatoru Hadrianus tarafından yaptırıldığı ve Roma İmparatoru I. Justinianus zamanında  onarıldığı aktarılmaktadır. Seyhan Nehri üzerinde bulunan, aslen 21 gözlü olan köprü, Seyhan Nehri'nin ıslahı sırasında 7 gözünün toprak altında kalmasıyla 14 gözlü olarak hizmet veriyor. İlk yapıldığında yarı yarıya daha dar olan köprü daha sonra genişletilmiştir. Köprünün her iki girişinde de şu anda mevcut olmayan taç kapısı olduğu bilinmektedir. Osmanlı döneminde birkaç kez onarılan Taşköprü, günümüzde de hizmet vermeye devam etmektedir. 310 metre uzunluğundaki köprünün genişliği 11.40 metredir.

 

                                      TARSUS

                       Otobüsle birlikte yola revan olduk. Adana’yı sıcaklığıyla baş başa bırakarak Tarsus’a doğru yola çıktık.

 Tarihte en yaygın Kilikya olarak anılan bölgede bulunan ilçenin Hitit Uygarlığı başta olmak üzere köklü bir uygarlık geçmişi vardır. Kur'an'ın Kehf Suresinde geçen Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar)ın kaldığı mağaranın Tarsus'ta olduğuna inanılır.

                             Daha önce Trabzon’da görev yapan Tarsus Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Orhan Aydın’ı makamında ziyaret ederek, Tarsus gezimiz başladı.

                                           

                                                   Makamı Danyal Camii

                 Danyal Peygamber Babil Kralı II. Nebukadnezar (MÖ 605-562) zamanında yaşamış Yahudileri Babil Esareti'nden ilmi ve kehanetleriyle kurtarmış bir peygamberdir. Yaygın bir söylentiye göre Babil Kralı rüyasında İsrailoğulları’ndan gelecek bir erkek çocuğun kendi tahtını sarsacağını bildirmesi üzerine İsrailoğulları’ndan doğan erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir.

Bu nedenle Danyal doğunca kral onu dağ başında bir mağaraya bıraktırmıştır. Mağarada bir erkek ve bir dişi aslan tarafından büyütülen Danyal delikanlı olunca kavminin arasına karışmıştır.

Tarsus'ta yoğun bir kıtlığın yaşandığı dönemde şehre davet edilen Danyal Peygamber'in gelmesiyle birlikte bolluk olmuştur. Bu nedenle Danyal Peygamber Babil'e geri gönderilmemiş ölünce de Tarsus'ta şimdiki Makam Camisi'nin bulunduğu yere gömülmüştür.

İslam inancına göre; Danyal b. Hızkıl'ül'asgar, Peygamber oğullarından, Süleyman b. Dâvud'un soyundandı. Danyal'ın Resul Olmayan Bir Nebi (Peygamber) Oluşu; 4. İslam Halifesi Ali, Danyal Peygamber hakkında: "O, Resul olmayan bir nebi idi." demiştir.

 

                                        Aziz Pavlus Kuyusu

                              Tarsus’ta tarihi evleri merak içinde gezerek not almaya devam ediyoruz.

 Hıristiyan azizlerinden Pavlus'a ait olduğu öne sürülen bir su kuyusudur.

Kuyu Tarsus ilçe merkezinde restore edilmiş eski Tarsus evlerinin bulunduğu mahallededir.

İsa'nın havarilerinden olan ve dinin yayılması için büyük çaba sarf ettiği için Petrus ile birlikte en önemli iki isimden biridir  Pavlus.  Kuyunun çapı 1.15 metre, derinliği de 38 metredir. Ağız taşı silindir biçiminde fakat kuyu gövdesi kare biçimindedir ve dörtgen kesme taşlarla yapılmıştır. Kuyu Kudüs'e hacı olmak için giden Hıristiyanlarca kutsal kabul edilmekte ve ziyaret edilmektedir.

 

                                Eski Tarsus evleri

                                Tarsus evlerinin dar tarih kokan sokaklarından geçerken evlerde nasıl bir yaşam sürüldüğünü düşünmende edemezsiniz .

Kimi tek katlı, kimi çift katlı olan evlerde bir çok hikaye yaşandı. Evler, birbirlerine yakın olduğu kadar içinde yaşayan insanların da birbirine benzeyen hayat yaşadıklarını hayal edersiniz. Sokaklarda oyun oynayan çocuklar, yemek pişen evde sokağa yayılan lezzetli yemek kokuları. Hala yaşam sürülen bu evlerde herkesin kendine göre bir hikayesi olduğu açıkça görülmektedir.

Gezimiz Tarsus tarihi evleri arasından geçerek devam etti. Kimi yerde durup evlere baktık. Kimi yerde hızlı adımlarla ilerledik.

Yol uzak görülecek ve gezilecek yer çok.  Kısa zaman dilimine sığdırılması gereken bir çok tarihi mekan var. Rehberimiz her yerde olduğu gibi Tarsus evlerini gezerken de gerekli bilgileri vermeyi ihmal etmedi. Her soruya cevap veren rehber, Abdülhamit, hiç kimsenin sorusunu yanıtsız bırakmadı. 

 

                                       Kırkkaşık bedesteni

                         Kırk kaşık bedesteninde kendine göre bir hikayesi var.                   

                     Bedesten 1579 tarihinde Ramazanoğlu III. İbrahim (görev dönemi 1569-1589) tarafından yaptırılmıştır. Ramazanoğlu Beyliği her ne kadar I. Selim döneminde Osmanlı İmparatorluğuna bağlanmışsa da 16. yüzyıl boyunca yarı bağlı olarak varlığını sürdürmüştür.  Çeşitli tarihlerde restore edilen bedesten 1961 restorasyonu sonrasında kullanıma açıldı. Bedesten oturum alanı 600 metrekaredir. 18 adet dükkânı vardır. Hâlen bu dükkânlarda turistik eşya ve gıda satılmaktadır. Bina doğu batı aksında dikdörtgen planlı olup 5 adet kubbesi vardır. Bina dış yüzeyi lotus figürleri ile süslenmiştir. Halk arasında bu figürler kaşığa benzetildiği için bedesten kırkkaşık olarak adlandırılmaktadır.

                     

                                        Cennet cehennem obruğu

                      Cennet cehennem obruğu Mersin’in diğer ilçesi Silifke sınırları içerisinde yer almaktadır. Öğle yemeğini Mersin’de yedikten sonra Silifke’ye doğru yola çıktık.

                           Yer altı sularının uzun yıllar boyunca kireç tabakasını eriterek içerisindeki suyun boşalması ile altı oyulan tavan yapısının çökmesiyle meydana gelmiş doğal obruk oluşumlardır.

Cennet ve Cehennem çukuru arasında 80 metre mesafe vardır. Kültür ve Turizm Bakanlığınca müze kapsamında olup ziyaretçilere açıktır.

Cennet obruğu; bir yeraltı deresinin yol açtığı kimyasal erozyonun etkisiyle tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir obruktur. Elips biçimindeki ağız kısmı çapları 250 ve 110 metre olup derinliği 70 metredir. Obruk tabanının güney kısmında yaklaşık 200 m. uzunluğunda ve en derin noktası 135 m. olan bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında küçük bir kilise bulunmaktadır.

Kilisenin giriş kapısı üzerindeki 4 satırlık kitabede, bu kilisenin V. yüzyılda Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana'ya ithaf en yaptırılmış olduğu yazılmaktadır. Cennet çöküğünün içine her biri oldukça geniş 452 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Kiliseye 300. basamakta varılır. Kiliseden sonraki mağaranın bitim noktasında mitolojik bir yeraltı deresinin sesi duyulur.

Cehennem obruğu; Yaklaşık 110 m derinliğine sahip olan cehennem çukuru, Cennet Obruğu’nun oluşumuna yol açan bir karstik yeraltı akarsuyunun, yine açmış olduğu bir yeraltı mağara sistemi tavanını aşındırıp, çökmesi süreci sonucunda oluşmuştur. Cehennem çukurunun ağız çember çapları 50 m ve 75 m, derinliği 110 metre. Kenarları içbükey olduğu için içerisine inilememektedir

Yunan Mitolojisine göre Zeus alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon’u buradaki bir kavgada yendikten sonra onu Etna Yanardağı’nın altına sonsuza dek kapatmadan önce bir süre Cehennem çukurunda hapseder.

 

                                                      NEVŞEHİR

                      Otobüs bu sefer, Nevşehir’e doğru yol aldı. Akdeniz kentlerini arkamızda bırakarak, İç Anadolu’ya doğru ilerlemeye başladık. Sıcak kentler yerini İç Anadolu’nun karasal iklimine adım adım bırakıyordu.

Gecenin gizemliliğine otobüsümüzde karıştı. Sokak lambalarının aydınlattığı yolda ilerlerken, gazetecilerde gezdikleri yerleri birbirlerine anlatıyordu.

                     Geceyi geçireceğimiz otel Avanos’taydı. Otobüs şehir merkezinden geçerek, Avanos’a doğru ilerledi.  Karanlığın içerisinden geçen otobüs  otelin önündeki, park alanında durdu. Her birimiz bavullarımızı elimize alarak otelden içeri girdik. Önceden isimlerimize göre ayrılan odalara gitmek için her bloğa ayrı olan asansörlere bindik. 

Otelin müşteri kapasitesi oldukça büyüktü. Turist sayısı da, doluluk oranı da, yüksekti. Balon uçuşları gün doğumundan önce başladığından erken saatte otel koridorlarında hareketlilik başladı. Kimi balona binmek için kimi de balonların uçuşunu izlemek için otelden gün doğmadan ayrıldı. Kahvaltı salonuna indiğimizde önceki otellerdeki tenhalık yoktu. Geniş salon tıka basa doluydu. Yabancı kelimelerin havada uçuştuğu bir sabah kahvaltısıydı. Endonezyalı turistlerin çoğunluğunu oluşturduğu kahvaltı salonu dolup dolup boşaldı.

Bizim gruptan balona binen olmadı. Ancak balonları izlemek için üç arkadaşımız erken saatte alan yerine gitti.

 

                               Kapadokya peri bacaları

                        Peribacası, ince uzun, kurak havzalardan ve yüzeylerinden çıkan, vadi yamaçlarından inen sel sularının yeri aşındırmasıyla oluşan bir kaya oluşumudur. Peri bacalarının gövdeleri genellikle yumuşak minerallerden ve tepesi sert, daha zor aşınan kayadan oluşur. Gövdeleri genellikle konik şekle sahiptir. Şekilleri erozyon biçimlerine göre değişir. Farklı mineral katmanları gövdelerinde farklı renklere sebep olabilir. Çapları 1 ila 15 metre arasında değişir, bu sınırlamanın dışına çıkan oluşumlar peri bacası olarak sınıflandırılamazlar. Peri Bacaları esas olarak çölde kuru ve sıcak bölgelerde bulunur. Yaygın kullanımda kukuletalar (üzerindeki şapka tipi kayaç) veya kuleler arasındaki fark, kukuletaların totem direği şeklindeki bir gövdeye sahip olarak tanımlanırken değişken bir kalınlığa da sahiptir.

Grup olarak peri bacalarını gezmeye başladık. Rehberimiz Abdülhamit genel bilgi vererek  bölgeyi anlattı.

 

                                               Çanak çömlek atölyesi

                     Bu seferki durağımız Chez Ali’nin çanak çömlek atölyesi oldu. Birbirinden farklı ürünler görücüye çıktı. Alış veriş yapmanda önce Chez Ali’nin çömlek yapımını dinleyerek izledik. Chez Ali, hem anlattı hem de yanımızda vazo yaptı. Topraktan yaptığı vazoyu kısa sürede tamamladı. Daha sonra ikiye ayırarak, kenar kalınlıklarını ve toprağın kalitesini bir kez daha göstererek anlattı. Toprak sahanda yağsız yumurtanın nasıl piştiğini uygulamalı gösterdi. Kahve pişirilen cezveyi, yoğurt yapımında kullanılan çömleği ve güveç kabını anlattı. Dörtlü toprak takımını uygun fiyatına indirince gruptan alıcı fazla oldu.  Satış yerine hep birlikte geçtik. Kimi dörtlü toprak takımını alırken, kimi de farklı boyutlardaki topraktan yapılanları aldı.

Buradan bir kez daha anlıyoruz ki bir ürün satılmasında pazarlama çok önemlidir. Herkes ürün pazarlayamaz ancak chez Ali pazarlama konusunda ustaydı.

 

                                           Göreme açık hava müzesi

                     MS 4'ncü yüzyıldan 13'ncü yüzyıla kadar yoğun bir şekilde manastır hayatı yaşandı. Hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları mevcuttur.  Kilisede işlenen konular Tevrat, İncil ve Hz. İsa'nın hayatından alınmıştır. Göreme Açık Hava Müzesi'nde Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Pantokrator Kilisesi, Malta Haçlı Kilise, Azize Catherine Kilisesi, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise bulunmaktadır. Göreme Açıkhava Müzesi 6 Aralık 1985 tarihinden bu yana doğal ve kültürel varlık olarak UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır.

 

                                          Özkonak yer altı şehri

                            Nevşehir’de son olarak yeraltı şehrini gezdik.  Döneminde korunma maksatlı yapılan yer altı şehrinin girişi bir insanın geçeceği kadar dar olup, tünellerle iç kısımlara gidilmektedir. Girişteki tünellerin bir kısmı kapatılmıştır. Yer altı şehrinin bazı bölümlerine geçmek için  oldukça alçak tünelden geçmek durumunda kalıyorsunuz. Zemin tamamen kayadan oluşmaktadır. Düşmandan korunmak için yapıldığından giriş kapısı büyük kayalarla kapatılarak uzun süre yeraltı şehrinde kalınıyordu. Belli yerlerde oksijen almak için odalar ve tüneller yapılmıştır.Yeraltı şehri döneminde kadın, çocuk   ve yaşlıların korunmasında büyük önem taşımıştır. Yeraltı şehrini gezerken  empati  yapmadan da edemedik.  

 

                                                              Ankara

                       Bu seferki rotamız başkentimiz Ankara’ydı. Nevşehir’i balonlarıyla, peri bacasıyla arkamızda bırakarak başkente doğru yola çıktık.  Ankara’da iki gece konaklayacaktık. Diğer bir ifadeyle her sabah bavullarımızı otelden çıkarken elimize alıp otobüse koymayacaktık. 

                                Dört saatlik yolculuktan sonra başkente girdik. Otobüs ağır ağır ilerleyerek otele doğru yol aldı. Günün yorgunluğu kendini yavaş yavaş göstermeye başlamıştı. Ancak Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ersen, Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’ndan randevu aldığını, hazırlanmak için beş dakikamızın olduğunu söyledi.

Hiç bu kadar çabuk hazırlandığımızı hatırlamam. Sihirli değnek gibi çabucak kıyafetlerimizi değiştirip bakanlığa doğru yorgun argın yola çıktık.

Asansör kullanmadan merdivenlere yöneldik. Birbiri ardına sıralanan basamaklardan sonra büyük toplantı odasın girdik. Bir müddet sonra bakan salona girdi. Hoş beşten sonra çaylar yudumlanırken, Trabzon havalimanı konuşuldu. Hatıra fotoğrafıyla ziyaret sonlandı. Bakanlıktan ayrılıp, bir kez daha otelin yolunu tuttuk.

                                                     

                                                   Anıtkabir

                           Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi istirahatgahına gittik.  Türkiye’nin dört bir tarafından Ata’nın huzurunda ziyaretçi vardı. Anaokulundan, ilkokuldan, liseden öğrenciler saf saf durarak Ataya saygı gösterisinde bulundu. Ellerinde Türk bayrağı sallayan çocuklar, kurtarıcılarına minnetle olan bağlılıklarını bir kez daha göstermiş oldu.

Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyor ruhu şad olsun.

 

                                             Ankara kalesi Anadolu Medeniyetler Müzesi  

                         Ankara Kalesi; tarih boyunca değişik  dönemler yaşamıştır. MÖ 2. yüzyıl başında Romalıların Galatya'yı işgalinden sonra kent  kale dışına taştı.  MÖ 222 - 260 arasında İmparator Alexander SeverusPerslere yenilince kale kısmen tahrip edildi. 7. yüzyılın 2. yarısından sonra Romalılar kaleyi onarmaya başladı.  1073 yılında Ankara kalesi,  Selçuklu Hanedanının eline geçti.  1101 yılında Haçlılarca ele geçirilen kale 1227 yılında tekrar Selçuklu Hanedanının hakimiyetine girdi.  I. Alâeddin Keykubad kaleyi yeniden onartarak, 1249'da ise II. İzzeddin Keykavus kaleye yeni ilaveler yaptı.

                                 Anadolu Medeniyetler müzesi; Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunan bir tarih ve arkeoloji müzesidir. Müzede, Anadolu'da yaşamış olan uygarlıklardan geriye kalan arkeolojik eserler kronolojik olarak sergilenmektedir.

 

                                                 Maçka Haber on dört yaşında

                                   Bu yıl gazetemizin kuruluş yıl dönümünü, Maçka dışında Ankara’da kutladık. Trabzon Gazeteciler Cemiyet başkanı Ersen Küçük, sürpriz yaparak kuruluşumuzun 14. Yaş pastasını gazeteci dostlarla birlikte kestik.  Daha sonra hatıra fotoğrafı çektirdik.      

 

                                                    İçişleri bakanlığında kahvaltı

                         Bölgemizi tanıyor ve tanıtıyoruz projesi kapsamında  İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Trabzonlu gazetecilere kahvaltı verdi. Ancak İzmir’de meyanda gelen deprem nedeniyle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İzmir’e gittiğinden kahvaltıya katılmadı.  Kahvaltı iptal edilmedi. kahvaltıya,İçişleri bakanlığı danışmanları Ali Faik Hacıoğlu ve Mazhar Yıldırımhan eşlik etti.

Kahvaltıdan sonra gazetecilere Güvenlik ve  Acil Durumlar Koordinasyon Merkezi Başkanlığı’nın

(GAMER) işleyişi hakkında bilgi verildi.

Hatıra fotoğrafı çekiminden sonra ziyaret sona erdi.

                         

                                                          Trabzon’a dönüş

                                              Altı günlük geziden sonra otobüsün rotası Trabzon’a döndü. Sivas, Kahramanmaraş, Hatay, Adana, Tarsus, Mersin, Nevşehir, Ankara dolu dolu gezildi ve görüldü. Amacına ulaşan bir gezi oldu.

Geziyi düzenleyen ve projelendirip hayata geçirenlerin emeğine, yüreğine  sağlık.