“ACIMAK”

   “ACIMAK”

Reşat Nuri Güntekin’in “Acımak” adlı romanı bir ailenin geldiği bir uçurumu anlatmaktadır.

              “ACIMAK”

 

 

                            Reşat Nuri Güntekin’in “Acımak” adlı romanı bir ailenin geldiği bir uçurumu anlatmaktadır. 

Reşat Nuri Güntekin kahramanlarını seçerken, gerçek yaşamdan kopmadan bunu yapar. Roman kahramanlarına  yüklediği görevler bazen ailenin bozulmasıyla sonuçlanır. Toplumsal sorunları  kalem alırken, romanlarındaki gerçekçilik hemen göze çarpar. 

“Acımak” romanı gerçek hayatın tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilir. 

Mürşit, yeni mezun idealist genç bir mülkiyeli  olarak Anadolu’da göreve başlar.  Bazen görevi layıkıyla yerine getirmek bir suç olarak karşısına çıkar. Kaymakam olarak atandığı kasabadan, alınır başka bir kasabaya memur olarak atanır. İlkeleri ve idealleri vardı. Ne var ki, yavaş yavaş ilkelerinden vazgeçer. Üstüne üstelik yanlış bir evlilik yapar. 

Mürşit,  evlendiği kadının istek ve arzularını yetişmek zorundadır. Genç karısının yanında bir kayınvalidesi vardır. Her ikisi Mürşit’in altından kalkamayacağı istekleri de bulunur. Kıyafetler, altınlar. 

Mürşit karısının gönlü olsun diye her birine katlanır. Ancak genç kadının aklı İstanbul’dadır. Psikolojisi bozulan kadın İstanbul hayalleri kurar. Mürşit, karısının bir dediğini iki etmez. Çok geçmeden İstanbul’a taşınırlar. 

Mürşit’in kayınvalidesi Anadolu’da dost olarak tuttuğu evin hizmetçisini de İstanbul’a aldırır. Mürşit evin giderlerine yetişemez olur. Dünyaya gelen iki kızı için her şeye katlanır. Eve para getirdiğinde Mürşit’ten iyisi olmaz. Para getirmediğinde, karısı ve kayınvalidesinin yüzleri asılır. Kızlarda babalarına karşı doldurulur. İki kızda babalarından hoşlanmaz. 

Mürşit, çalıştığı işten zimmetine para geçirince, işten atılır ve ceza yer. Evindeki huzuru daha da kaçar. Bir zaman sonra Mürşit kızlarının yattığı saatten sonra eve gider. 

İş bulamaz. Bulduğu işlerde kısa süreli olur. En iyi arkadaşı alkol olur. Gece gündüz her daim içer. 

Bir gün büyük kızı ölür. Mürşit suçlanır. Cenazeye bile onu yaklaştırmazlar sadece uzaktan bakar.  Küçük kızı Zehra’da babasına karşı kin ve nefret duyar. Mürşit, hırpani bir şekilde yaşamaya devam eder.

 Bir gün tesadüfen karşılaştığı okul arkadaşı, Mürşit’n durumuna üzülür. Yardım etmek ister. Mürşit kabul etmez. Ancak küçük kızı Zehra’nın yatılı bir okula kaydının yapılmasını ister. 

Çok geçmeden Zehra yatılı bir okula kayıt edilir. Mürşit, kızı Zehra’yı hep uzaktan görür. 

Yıllar sonra Zehra öğretmen olarak Anadolu’ya tayin edilir. İdealist bir öğretmen olarak göreve başlar. Öğrencileriyle yakından ilgilenip, okulun her sorunun gidermeye çalışır. Milli eğitim müdürü Zehra’nın çalışkanlığına şaşırır ve Zehra’yı müfettişe öve öve bitiremez. 

Mürşit, hasta yatağında son kez kızı Zehra’yı görmek ister. Zehra’nın görev yaptığı kasabaya haber gönderir. Ancak Zehra görüşmeyi kabul etmez. Önce babası olduğunu inkar eder sonra kabul eder. 

Bir yabancı gibi İstanbul’a gider. Ancak babasını canlı bulamaz. Mürşit son günlerini uzaktan akrabası olan yaşlı karı kocanın yanında geçirir. Zehra’da bu ailenin yanına çağırılır. Yaşlı adam,   Zehra’nın gelmesinden memnunluk duyar. Zehra, pek hoşlanmaz. Soğuk davranır. Hatta babasının yattığı odaya gitmez. 

Cenazenin başında yaşlı bir kadın kuran okuyarak bekler. Zehra, dinlenmek için kendisine gösterilen odaya gider.  Bu arada babasına ait olan bir sandık kendisine verir. Zehra, sandığı almak istemese de, yaşlı çift sandığı odaya bırakır. 

Zehra, sandığı önce açmaz. Sonra açıp, içini karıştırır. Babasının yazdığı günlüğü alır ve okur. Yıllarca yanlış tanıdığı babasını günlüğü okudukça daha iyi tanır. 

Zehra’nın babası Mürşit, hayatının her gününü tarihiyle birlikte yazmıştır. Zehra okudukça hayret eder. O güne kadar merhametsiz olan yüreği merhametle dolar. 

                        “Acımak” romanı bir konuyu ele almıştır. Bir insanın adım adım nasıl felakete doğru itildiği Mürşit’te çok bellidir. 

Hatalı yapılan  evliliğin getirdiği facia sadece Mürşit’i değil aile fertlerine de olumsuz yansır. Mesela Mürşit’in büyük kızı Feride tamamıyla annesi ve büyükannesinin kurbanı olmuştur. Onların söz ve davranışları ergenliğe geçen Feride üzerinde olumsuz bir etki bırakmıştır. Genç kız, farklı şartlandırılarak babasına karşı kin ve nefretle doldurulmuştur. 

Bir gün Feride’nin aşk mektupları babasının eline geçince, Feride’nin sokağa çıkma yasağı başlar. 

Burada yazar, aile içindeki huzursuzluğun ardından gelecek olan felaketi anlatmaktadır. 

Mürşit, kızlarını bile istediği gibi yetiştiremez onlara her zaman uzak kalır. Aile içerisindeki huzursuzluk Zehra’nın hayatını karartmaması için Mürşit okul arkadaşından yardım istemesi de, bir babanın kızına karşı olan sevgisini gösterir. Fakat bu sevgi Zehra’nın hoşuna gitmez. Çünkü annesi ve büyükannesi tarafından babasına karşı olumsuz olarak doldurulmuştur. 

                       Reşat Nuri, bu romanında Cumhuriyet sonrası yaşanan cemiyet hayatıyla birlikte sosyal ve kültürel hayatı anlatır. Kahramanı Mürşit’e büyük sorumluluk verir. Zehra, babasını hiç tanımaz. Yıllar sonra babasının tuttuğu günlüğü okur ve babasının kim olduğunu çok daha iyi anlar. 

 

 

               

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                           “DAMGA”

         Reşat Nuri Güntekin’in  1924 yılında kaleme aldığı  “Damga”, ağırlıklı olarak Osmanlı'nın son yıllarını anlatan bir romandır. İkinci Meşrutiyet'in ilanından hemen sonraki yaşamı anlatır. Güntekin, çocukluk anılarının dile getirildiği eski İstanbul günlerini anlatmaktadır.

Romanın ana kahramanı "İffet" adlı bir adamdır. Vedia'ya duyulan büyük aşkın, sonunda boş bir kuruntu nedeniyle umutsuzluğa dönüşmesi hüzünlü şekilde ifade etmektedir.

İffet hep ağabeyi Muzaffer'den farklı olmak istemiştir. Bunu gören Mahmut Efendi İffet'i hep Muzaffer'den ayrı sever. İffet, Kamiyap Kalfa sayesinde haftada iki gün Paşa babasından habersiz mahalle okuluna gider, oradaki çocuklarla arkadaşlık eder. Yazları ise, Karamürsel'deki Damlacık Çiftliğinde yaşayan Hatice halasının yanında geçirir. Burada geçirdiği iki ay onun için çok farklıdır. Özellikle halasının anlattığı hayaletli değirmen öyküsünden çok etkilenir. Bu hikâyede; birbirini çok seven Fatma ve İsmail, İsmail'in askere gitmesi nedeniyle ayrılırlar. Fatma, İsmail'i iki yıl bekler ama çevresindekilerin baskısıyla Gaffar Ağa'yla evlendirilir. Aradan zaman geçtikten sonra İsmail Yemen'den geri döner ve Fatma'nın evlendiğini öğrenir. Yalnız ikisi de hala birbirlerini çok sevmektedirler. Bu nedenle geceleri gizli gizli değirmende buluşurlar. Bir gün basılmak üzereyken İsmail, Fatma'nın namusunu kurtarmak için değirmenden kendisini soğuk sulara atar ve cesedi bile bulunamaz.

İffet bu masaldan çok etkilenir. Bu masal ona sevilen bir kadın için kendini feda etmeyi öğretir. İffet büyür, ağabeyi hünkar yaveri olur ve sırma kordonlar takar. İffet ise babası tarafından idadi mektebine verilir. İffet'in okul'da özgürlükçü ve meşrutiyetçi fikirleri olan bir Celal Ağabeyi vardır. Celal'e, fikirlerini saklamayıp açıklıkla savunduğu için saygı duymaktadır. Ama okuldaki bir öğretmeninin, ihtilal ve meşrutiyet hakkındaki sözlerinden dolayı tutuklanması, İffet'in okuldan uzaklaştırılmasına neden olur.

Kısa bir zaman sonra Meşrutiyet ilan edilir ve İffet'in babası Halis Paşa görevden alınarak Midilli'ye sürgün edilir. İffet'te babasıyla iki buçuk yıl Midilli'de yaşar. Babasının ölümü üzerine İstanbul'a dönerek bir evde paralı öğretmen olarak çalışır. Evin hanımı Vedia Hanım ile arasında duygusal bir yakınlaşma doğar. Geceleri gizlice sahilde buluşurlar. İffet her gece kayıkhane harabesinde Vedia'yı bekler. İffet Vedia'ya Damlacık'taki su değirmeninin masalını anlatır. Bir köy delikanlısının sevdiğini ele vermemek için yaptığı fedakarlığın aynısını bir gün kendisinin de yapabileceğini söyler. Bir gün yine gizlice buluşurlarken basılırlar ve İffet aynen masaldaki gibi, sevdiği kadının namusunu kurtarmak için hırsız damgası yiyerek, altı ay hapse mahkûm edilir.

Bir Mayıs günü, Vasif Efendi ile hapisten çıkar. İffet, dışarıda kendini iyi hissetmemektedir. Ne yapacağını şaşırır. Birkaç gün yakınlarının yanında kaldıktan sonra bir oda kiralar. Hapisten çıktıktan sonra Celal, İffet için sadece bir arkadaş değil, bir baba gibi olmuştur. İffet'in Hatice Halası kadar çok sevdiği bir Fahriye Yengesi vardır. Bir gün Muzaffer'den yengesinin durumunun iyi olmadığını haber alır ve zorunlu olarak Fahriye Yengesini görmeye gider. Fahriye Yenge onu çok iyi karşılar ve bir istekte bulunur: 400 bin lirasını bankaya yatırmalıdır. İffet çok şaşırır. Çünkü, kendi ağabeyinin bile kendisine güveni kalmamıştır. İffet sürekli olarak kendi yediği damlayı düşündüğünden bu görevi kabul etmez. Psikolojisi hep böyledir. Celal, İffet'e bir iş bulur. Görüşmek için giden İffet ilk iş görüşmesinde büyük bir ümitsizliğe kapılır. Kendisinden istenen gümrükten ,eşya çıkarmasıydı. ”Yarın gelirim “diye mağazadan ayrılır.Ama bu olayın tesiri günlerce üstünden atamaz, namuslu bir iş bulmaktaki ümidi giderek azalır.

Yaz bitiyordu ve İffet hala iş bulamaz. Elinde ne varsa satar, bazı geceler aç yatardı. Ev kirasını ödemek için en son babasının yadigarı olan altın saati bile satar. En sonunda Celal, İffet'e Hukuk-u Milliye gazetesinde iş bulur. İffet bundan çok mutlu olarak yorulmadan çalışmaya başlar. Çevresindekiler artık rahatsız olmaz çok kısa zaman sonra gazete bütün İffet ve arkadaşları Telgraf gazetesinde çalışmaya başlar.Fakat kısa zaman sonra Telgraf gazetesinden de ayrılır, yine aç ve açıktadır. Celal geçinemeyip Konya'ya gider. İffet ayda bir Muzaffer abisinin gönderdiği parayla ev kirasını öder.

Bir gün sokakta yürürken Celal'e rastlar. Celal Konya'da avukatlık görevinden ayrılarak ticarete atılmıştır. İffet'e de kendi yanında bir iş verir. İffet’in işi şehirler arası yolculuklarda mal taşımaktır. İffet yeni yüzler, yeni insanlar tanıdıkça hayata bağlılığı artmakta, yaptığı işten memnun kalmaktadır. Yolda gördüğü insanlara yardım eder ve onların ihtiyaçlarını karşılar. Yine kötü hava şartlarında İzmir'den İstanbul'a doğru hareket eder. Tren Afyon'da hareket edemez duruma gelir. Dışarı çıkar ve kendisinden hasta annesi için yardım isteyen Rana'ya yardım eder. Rana, masum ve çocuksu bir kızdır. İffet Rana'dan çok hoşlanır, yalnız yediği damga yüzünden Rana’dan uzaklaşır.

İffet uzun süre sonra Hocası Mahmut Efendi'yi görmeye gider. Mahmut Efendi'nin eşi ölmüş kendisine gelini bakar. Mahmut Efendi ile uzun uzun konuşurlar,eski hatıraları anarlar. Gece Mahmut Efendi'den ayrıldıktan sonra sokakta kavga eden bir kadın ve erkekle karşılaşır. Adam kadını hırsızlıkla suçlar ve polise götürmekle tehdit eder. İffet, bu kadını görünce Rana aklına gelir ve bu kadının masum olduğunu, kendisi gibi damga yediğini düşünerek onu kendi himayesi altına almayı düşünür. Adama para vererek kızı kurtarır. Yalnız kadın hiç düşündüğü gibi çıkmaz. Bir geceyi beraber geçirdikten sonra kadın ayrılır ve İffet'in duyguları yine incinir.

Muzaffer Ağabeyinden gelen telgraf İffet'in moralini yükseltir. Telgrafta ev ve yatırımlar hakkındaki mahkemeyi kazandıkları yazar. İffet İstanbul'a döner ve eline epeyce para geçer. İstanbul'da iyi bir malikane alır. Yanına da Mahmut Efendi öldükten sonra tek başına kalan gelini ve torununu alır. Eline para geçtikten sonra eski akrabaları ile tekrar görüşmeye başlar.

Bir gün İffet Beyoğlu'nda gezerken Vedia ile karşılaşır. Hiçbir şey olmamış gibi iki çift karşılıklı konuşurlar. İffet tekrar Vedia’ya karşı duygular hisseder. Yalnız Vedia tekrar İffet'le olmak istemez.