UÇAN SÖZLERİN HİKÂYESİ

UÇAN SÖZLERİN HİKÂYESİ

söz uçar yazı kalır demişlerdi.

UÇAN SÖZLERİN HİKÂYESİ

 

Söz uçar, yazı kalır demişlerdi. Peki, yaşananlar yazılanlar kadar mıydı? İşte tam da burada durmalıyım. Aslında yaşananlar uçan sözlerdedir. İşte bu hikâye uçan sözlerin hikâyesidir. İnsanın insanı kandırması için yalan konuşmasına gerek var mı? İnsan, bazı şeyleri eksik söyleyerek de karşısındaki kandıramaz mı? Benim ise bu hikâyedeki amacım, ne size yalan konuşmak ne de bazı şeyleri eksik söylemek. Ne biliyorsam, neye şahit olmuşsam en ince ayrıntısına kadar size anlatacağım. İnsan, bir yaştan sonra anlatma ihtiyacı hissediyor. Neden acaba? Bir düşünün isterseniz. Ya da düşünmeyin, boş verin! Düşünmemek, düşünmekten daha fazla eylem gerektiriyor, fark ettiniz mi? Düşünmek elinizdedir, ya düşünmemek! Asıl zor olan düşünmemektir! İşte ben Mebrure Hanım´ın bende kalan hikâyesini yıllardır düşünmeyen bir adamım. Ne zaman Mebrure Hanım´ı düşünmeye başladım, kendi kendime ?yaşlanıyorsun? dedim. Biliyor olmalısınız, herkeste herkesin bir hikâyesi kalır. Bazen de hikâyeler gider. Mebrure Hanım ise giderken geride bana bir hikâye bırakmıştı! Sahi, Mebrure Hanım nereye gitmişti?

 

Mebrure Hanım,ne zaman olduğunu unuttuğum bir vakit sustu. Bir süre sonra kendisi de neden sustuğunu unuttu. Susmak başkalarıyla konuşmamak mıdır? Başkaları! Kimdi onlar? İnsanın kendi kendine konuştuğu durumları nereye koyacağız o zaman? Bunun da tehlikesi yok değil. Sonunda deli olmak gibi bir riski var. Kime göre? Başkalarına! Mebrure Hanım, uzun zamandır yabancıydı bu kelimeye. İnsanın deliliğine neden kendini akıllı hissedenler karar veriyor? Bir deli, ne düşünür? Oysa bunu en iyi bilecek olan yine delilerdir. Akıl işi değil bu! Akıl işi olsaydı, bunca söze gerek kalmazdı. Sonuçta konuşmak delilik işi! Mebrure Hanım, belki de bunu bildiğinden susmuştu. Bir hatırlasa! Hatırlasa tekrardan konuşur muydu? Aslında her şey, bir ihtimalden ibaretti.

 

Mebrure Hanım, gençlik yıllarında çok titiz bir kadındı. Her işini, temizlik işlerine göre ayarlardı. Bu temizlik işini o kadar ileriye götürmüştü ki günün büyük bölümünü temizlik yaparak geçirirdi. Hangi ara uyuduğuna dair kimsenin bir fikri yoktu. İşin daha garibi Mebrure Hanım, dedesinden kalan evde bir başına yaşardı. Bunca temizlik, bunca yemek! Mebrure Hanım´ın hayat hikâyesi bu birkaç cümle ile özetlenebilirdi. Ancak Mebrure Hanım´ın hayatında bir başka detay olmalıydı! Ama neydi? Her şey kalpteki bir siyah nokta ile açıklanabilir miydi?

 

Mebrure Hanım´ı sokakta gezinirken şimdiye kadar gören olmamıştı. Bir tek Mebrure Hanım´ı gören Bakkal Rüstem´di. Zira bakkalın üstünde oturan Mebrure Hanım, haftada bir sepeti sarkıtıp ihtiyaçlarını tedarik ederdi. Bilinen Mebrure Hanım´ın ihtiyaçlarını kâğıda da yazmadığı. Bakkal Rüstem, Mebrure Hanım´ın neye ihtiyacı olduğunu bilinmez bir içgüdüyle anlardı. Bakkal Rüstem, Mebrure Hanım´ın kiracısı olduğundan Mebrure Hanım´ın aldıklarının parasını kiradan düşerdi. Bu sebepten Mebrure Hanım´ın para pulla işi olmazdı. Bunu bilen Bakkal Rüstem, Mebrure Hanım´ın dedesi öldükten sonra iyi bir servet edinmişti.

 

Bir gün mahallede Mebrure Hanım´ı birilerinin alıp götürdüğü haberi yayıldı. Kimden çıkmıştı bu haber? Bilen yoktu. Bakkal Rüstem´in bile bu olaydan haberi yoktu. Mahallede yaşanan her olaydan haberi olan Bakkal Rüstem´in nasıl olur da bu olaydan haberi olmazdı?

 

Bakkal Rüstem, bir zamanMebrure Hanım´da bir tuhaflık olduğunu anlamış. (Bakkal Rüstem öyle söylüyor!) Mebrure Hanım mahalleden ayrılınca Bakkal Rüstem mahalleliye, ben size demiştim bu kızda bir tuhaflık vardı, demeye başladı. Bakkal Rüstem, her şey hakkında o kadar şey söylüyordu ki bu söylediği arada kaynamış olmalıydı. Ayrıca Bakkal Rüstem, söylediği şeyleri öyle güzel allayıp pullardı ki mahallede bu lafın nereden çıktığını kimseler anlamazdı.

 

Burada yaşanılan bir olaydan bahsetmezsek olmaz. Bakkal Rüstem, bir zaman mahallede Mebrure Hanım´a görücü gideceği dedikodusunu çıkarmıştı. İş, sonradan anlaşılmıştı. Meğer Bakkal Rüstem, mahallenin en güzel kızı Firuze´ye abayı yakmış, sırf Firuze´yi kıskandırmak için bu dedikoduyu çıkarmıştı. Sonraları Firuze, evli olduğunu bilmediği bir adamla kaçacak, adamın ilk karısı tarafından döve döve öldürülecekti. Bu olayı bilen mahalleli, Bakkal Rüstem´in Mebrure Hanım hakkında söylediklerine çok itibar etmemişti.

 

Mebrure Hanım! Mebrure Hanım! Duyuyor musun beni? Kırk yıldır böyle! Konuşulanlara hiç tepki vermeden şu koltukta oturur. Gelen gideni yok mu? Duymadı beni galiba!Gelen gideniyok mu, diyordum. Efendim, bana mı dediniz? Gelen gideni yok mu, dedim. Ha, yok yok! Dedim ya, kırk yıl oldu. Ben işe girdiğimde onu da yeni getirmişlerdi. O kadar oldu mu? Oldu, oldu! Tam tamına kırk yıl. Ne bir aşağı ne bir yukarı! İnsan sayılardan nasıl bu kadar emin olabilir? Oysa sayılar insanı yanıltabilir! Bunu, ona söylemedim tabii! İnsana öyle her şey söylenmez!

 

Şimdi düşündüm de söz uçar yazı kalır diye boşuna söylenmemiş. Söz uçsun, buhikâye kalsın.

 

NEŞAT SAMAT