Vatan Destanı
O kadar dolu ki toprağın şanla, Bir değil, sanki bin vatan gibisin. Yüce dağlarına çöken dumanla Göklerde yazılı destan gibisin.
Hep böyle bulutlar içinde başın, Hilâli kucaklar her vatandaşın. Geçse de asırlar, tazedir yaşın, O kadar leventsin, fidan gibisin.
Çiçeksin, bayılır kuşlar kokundan, Her dalın bir yay ki zümrüt okundan Müjdeler fısıldar Ergenekon´dan: Bu sese gönülden hayran gibisin.
Ey bütün cihana bedel Türkeli, Açtığın cenklerin yoktur evveli. Tarih bir nehir ki coşkundur seli. Sen ona nisbetle, umman gibisin.
Bir yandan hep böyle taştın, köpürdün, Bir yandan cefalı bir ömür sürdün, Fakat ne derece ezildinse dün. Şimdi gene tunçtan kalkan gibisin.
Bir insan nihayet kemikle ettir, Bu et, bu kemiğe can hürriyettir. En büyük hürriyet Cumhuriyettir, Demek şimdi sen bir cihan gibisin.
Ey ana toprağı, ey Anadolu, Açıldı önünde terakki yolu. Hamdolsun her yanın bereket dolu, Cennette bir yeşil meydan gibisin.
Yeni bir ay ördün al bayrağına, Girdin en sonunda irfan bağına, Medeni hayatın nur ırmağına Ezelden susamış ceylan gibisin.
Sulara Dalan Gözler
Gözlerim daldı gitti bir rüya denizine, Sularda uzun uzun baktım ayın izine Dedim: Yirmi yaşımın ay ışığı değil bu, Hani başım düşerdi bir sevgili dizine.
Sular gene o sular, kıyı gene o kıyı, Gene çamlar dinliyor uzaktan bir şarkıyı, Ah artık görmüyorum eridi mi ne oldu? İri yeşil gözlerde gördüğüm pırıltıyı!
Kedim
Kedim henüz bir yaşında; Uyur hep soba başında. Hem cesurdur, hem de kurnaz. Bir tıkırtı duyar duymaz. Uyanır, aslan kesilir; Gözleri volkan kesilir. O geldiği günden beri Bizim evin fareleri Damdan, tavandan indiler, Birer deliğe sindiler. Koşup yakalıyor hemen Yuvasından, deliğinden Çıkanları diri diri. Artık bunlardan hiç biri Dolaplarıma girmiyor, Kitapları kemirmiyor.
Denizde Ay
İndi solgun ve ılık Ay ışığı denize Bal rengi bir tatlılık Çöktü gözlerinize.
Baktınız uzun uzun Bu sulara baktınız, Sulara ruhunuzun Tadını bıraktınız!
Bu tatla aydınlanan enginlere aktınız!
|
Aruza Veda
İlk hasretiyle gençliğimin ilk elemleri Ey paslı tellerinde gülen, ağlayan aruz Ey eski dost yâd edelim eski demleri Madem ki son sadânı dağıtmış, yorulmuşuz!
Anlat alevli bir çölün üstünde ansızın Billur sesinle hıçkırarak doğduğun günü. Binbir diyarda binbir ilahi güzel kızın Anlat nasıl terennümün inletti gönlünü.
Neydin gönülde, şimdi ne oldun zavallı sen Hıçkır benim de bari bu son gizli nalemi. Timsalin asumanda ziyalarla işlenen Bir pembe gül mü, yoksa bir altın piyale mi?
Akşam gruba karşı tüten bir buhurdanın Hüznüyle şahit olma nihayet zevaline. İran yoluyla Zühre tâcın, nağme kervanın Şâhane geldiğin gibi şâhane git yine.
Biz şimdi başka bir ahenge bağlıyız: Aşk sazıyla geldi erenler bu meclise Yalnız bugün senin gibi ölgün sadâlıyız Zira bu saz da parçalanır gülmek istese.
İncitmeden rübabını insafsız ellerin Zalim temaslarıyla zamanın sitemleri Ah ayrılırken, inleyerek paslı tellerin Ey eski dost, yad edelim eski demleri...
Anadolu Akşamı
Bir mektup parçası Sevgilim, ne kadar hüzünlü bilsen Bu ölgün akşamın ölgün bestesi, Uzak tepelerden, dağlardan esen Aşina olduğum rüzgarın sesi.
Gölgeler içinde ağaçlar yorgun, Her tarafta yetim bir tevekkül var. Sanki fısıldıyor Anadolu´nun Uyuyan ruhuna ninniler rüzgar.
Sürüler iniyor karşı bayırdan, Günün son ışığı vurmuş dereye. Bir Muğla türküsü yükseldi kırdan: "Ayşem, aygın baygın Ayşem, nereye? "
Dedikodu
Zaman bir böcek gibi sinsi, kenarda Koltukların didikler durur kadifesini, Hain bir kedi gözü parıldar lambalarda.
Şom ağızlar buz gibi üflerken nefesini, Bir beddua halinde uzatarak sesini Saat hırıltılarla can çekişir duvarda.
Marmara Geceleri
Solgun parıltılarla Marmara´ya dair Serpildiği geceler, suların billûr Musikîsi dağılır tenhâ sâhile. Hıçkırıklar duyulur uzaktan bile.
Vücuduna beyaz bir maşallah bürülü, Elinde bir sararmış menekşe gülü, Gezer çamlar altında hasta bir kadın; Baş örtüsü, göğsünde bir tül kanadın Bir damla ay süzülür kirpiklerine.
Haber sorar yavru bir bülbül eşinden, Bir ud sesi yükselir bir şehnişinden: Sonra bütün yalılar rüyâya dalar. Açıklarda beliren sessiz adalar.
Hizasını geçerek biraz ilerde Ziyâlarla öpüşen yelkenlilerde Bu rüyânın firâri, çılgın kuşları! Ziyâların sularla der-âguşları Uzayarak bir müddet geçer aradan.
En nihayet çekilirdi ay Marmara´dan: Eser karşı ufuktan hafif bir meltem; Bahçelerde çekerken güvercinler dem, Tekrar eder sahilin şâir suları Billûr musikisiyle bu hû hûları...
|