CEMÂZİYELEVVEL

CEMÂZİYELEVVEL

Hikâyeyi bilenler bilir. Biz yine de hikâyeyi bilmeyenlere anlatalım.

CEMÂZİYELEVVEL

Hikâyeyi bilenler bilir. Biz yine de hikâyeyi bilmeyenlere anlatalım. Eskiden resmi dairelerde ve şer´iye mahkemelerinde şimdiki gibi bir dosyalama ve kayıt sistemi yoktu. Her ayın evrakı bir torbaya konur, bu torbaların üzerine ait oldukları ayların isimleri kırmızı mürekkeple yazılır ve duvardaki çivilere sırasıyla asılırdı.Sene sonunda on iki tane oldu mu evrak mahzenine kaldırılırdı.İşte böyle bir evvel zaman resmi dairesinde kâtiplerden birisi, eski yıllara ait torbalardan birkaç tane alarak evine götürmüş ve kendisine don, fanila falan diktirmiş.Ancak torbaların üzerindeki kırmızı yazılar, yıkamakla çıkacak cinsten değilmiş.Bir gün hamama giden kâtip, orada tesadüfen daire arkadaşlarından birisi ile karşılaşmış. Soyunma odasında elbiselerini çıkarırken arkadaşı, bizim kâtibin iç donunun tam arkasına gelen yerde kırmızı mürekkeple yazılı ?Cemâziyelevvel? (Ay takviminin beşinci ayı) yazısını görünce işi anlamış fakat çaktırmamış.Aradan yıllar geçmiş, bu kâtip yükselmiş müdür olmuş ve eski kalem arkadaşlarına biraz tepeden bakmaya başlamış. Hamamda rastladığı arkadaşı da onun yanında çalışıyormuş.Bir gün aralarında bir tartışma çıkmış ve müdür haksız yere arkadaşının gururuyla oynamış. Artık sabrı kalmayan arkadaşı, müdüre:?Haydi canım sen de! Kime caka satıyorsun? Ben senin cemâziyelevvelini bilirim!? demiş.

 

Bugünlerde herkes, herkesin cemâziyelevvelini bilir hâle geldi. Geldi gelmesine de herkes aynı zamanda kendi cemâziyelevvelini unuttu. Bu unutulunca iğneyi kendimize batırmadan önce çuvaldızı başkalarına batırmaya başladık. İncil´de ünlü bir anekdot vardır. Zina yaparken yakalanan bir kadın,Hz. İsa´nın huzuruna getirilir ve kadının taşlanarak öldürülmesi talep edilir. Hz. İsa, bunun üzerine şöyle der: ?Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!? Hikâye işte. Hiç, günahsız insan olur mu? Bu mümkün mü? Elbette kimseler bu sözün üzerine taş atmadı. Mesele zaten taş atıp atmamak meselesi değil. Mesele insanın günahkâr bir kul olduğunun bilincine varması. İşte tam da burada duralım. Zira başkalarının cemâziyelevvelini en ince ayrıntısına kadar bilen insanlar artık günümüzde kendilerini günahsız görecek kadar aymazlık içerisindedirler. Durum böyle olunca insanları ötekileştirici bir güruh ortaya çıkıyor. Bu güruh, tek makbul ve tek mazlum olarak kendilerini gördüklerinden hiçbir dönemde varlıklarını idame ettirme noktasında sıkıntı yaşamıyorlar. Üstat Necip Fazıl Kısakürek´in yaşadığı bir anı bu güruha verilecek en güzel cevaptır. Siz bu hikâyeyi de bilmezsiniz. İşimizin adı ne? Anlatırız efendim!

 

Bir gün Necip Fazıl, bir üniversitede konferansa katılmış ve her zamanki gibi ?Din ve Allah? kavramı hakkında konuşmuş. Konuşması bittikten sonra, onunla karşıt görüşlü olan bir profesör, Necip Fazıl´a:?Siz önceden çıkıp farklı şeyler söylerdiniz, şimdi ise o sözlerinizle çelişen şeyler söylüyorsunuz. Yazdığınız şiirler hala ezberimdedir. Bu ne demek oluyor?? Necip Fazıl, profesöre: ?Benim geçmişim bir çöplüktür ve çöplükleri sadece köpekler kurcalar.?diye cevap vermiş.

 

Şimdi sıra geldi kıssadan hisseye! Peki, biz aynı hataya düşmemek için ne yapmalıyız? Öncelikle insanın insan olduğunu unutmamalıyız. Yok eğer unutursak ?insan, insanın yurdu olmaktan çıkıp kurdu olmaya başlar.´

 

NEŞAT SAMAT