BİR MEZAR TAŞI HİKÂYESİ

BİR MEZAR TAŞI HİKÂYESİ

Bu hikâyeyi uzun zamandır kendime sakladım.

BİR MEZAR TAŞI HİKÂYESİ

(NEŞAT SAMAT)

Bu hikâyeyi uzun zamandır kendime sakladım. Günü geldiğinde anlatacağımı da biliyordum. Sizin de öyle hikâyeleriniz vardır mutlaka. Ben bilirim. Aslına ben sadece bana anlatılanları bilirim. Buradan iyi bir dinleyici olduğumu çıkarabilirsiniz. İyi bir dinleyici olmadan iyi bir anlatıcı olunmuyor maalesef. Bir hikâye nerede başlar nerede biter? Bu soru geçmişimizde kendimize sorduğumuz ender sorulardan biridir. Aslında genellikle kendimize çok fazla soru sormayız. Korktuğumuz sorular değildir, cevaplardır biraz da. Kendimize vereceğimiz cevaplar? Dedim ya ben bu hikâyede dinleyici konumundaydım. Dinlerken de dinlediklerimi kimselere anlatmayacağıma söz vermemiştim üstelik. Rahatlığım biraz da buradan gelir. İnsan böyle bir yazı okurken merak eder. Siz de merak ediyorsunuz eminim. Bana sorarsanız ben de dinlerken merak ediyordum. Ama anlatırken meraktan daha çok bir heyecan içinde olduğumu itiraf etmek isterim. Bu aramızda bir sır olarak kalsın olmaz mı? Güldünüz değil mi? Gördüm, gördüm. Güldünüz. Siz de bilirsiniz ki hiçbir sır, sır olarak kalmaz. Sırlar, birilerine anlatılmak için dinlenir. Size de anlatacağım bir sır. İşte şimdi oldu. Şimdi beni daha dikkatli dinleyeceksinizdir. Öyle olmasa da öyle ummak istiyorum. Sırları her zaman çok sevmişimdir. Birkaç kez birilerinin büyük sırlarına şahit oldum. Sonra da herkesin yaptığı gibi gidip onu bir başkasına anlattım. Sırra sahip olmak, bunu gerektirir. Siz hiç kimseye sır anlatmadınız mı yoksa? Anlatmadım demeyin. Kimseler inanmaz size. Ben inanmıyorum mesela. Böyle bir zorunluluğum yok. Zorunluluğum olsa da ben zorunlu olduğum şeylerden hoşlanmam. Hoşlanmam ama yine de zorunlu olduğum şeyleri yapmaktan da geri kalmam. Siz hiç böyle bir tutsaklık yaşadınız mı? Sesinizi duyamadım. Çok mu gürültü var? Olabilir. Oysa kimseler yok yanınızda. Bu gürültü içinizden geliyor olmalı. Susturun onu. Hayaller kurun. Hayal kurmak güzeldir. Bu söylediklerim gerçek. Herkes hayalleri kadar gerçektir. Bu söz bir yazara ait. Şimdi adını hatırlayamadım. Aslında hatırladım da bakmayın sizlere söylemiyorum. İlerde benim sözüm olarak hatırlayasınız diye. Elbet bana bu tavrımın kazandıracağı bir şeyler vardır. Ben bazen böyle şeyler yaparım. Siz hiç yapmaz mısınız? Yaparsınız yaparsınız. Tekrar ettirmeyin bana, ben bilirim dedim ya size. Asıl konuya mı geleyim? Durun hele. Bu hikâye benimse istediğim zaman istediğim konuya ne zaman geleceğime ben karar veririm. Benim böyle bir özgürlüğüm olmalı. Yoksa yazmanın bir anlamı kalmaz. Sizleri daha fazla merak içinde bırakmak istemem. Bir an önce konuyu anlatıp bitirmeyi ben de istemiyor değilim. Ancak bu her zaman o kadar kolay olmuyor. Aslında hiçbir şey kolay olmuyor değil mi?  Soru çok mu kolay? Ben hep böyle kolay sorular sorarım işte. Ancak sorduğum soruların cevabını beklemem. Edebiyatta buna bir sanat diyorlardı. Şimdi aklıma gelmiyor. Evet evet. Neydi o? Eminim sizin aklınıza geldi. Durun, söylemeyin. Söyleseniz de ben sizi duyamam. Siz de birileri duysun diye konuşanlardan mısınız? Hiç mi kendi kendinize konuşmazsınız? Korkmayın bundan. Konuşun kendi kendinize. Millet deli mi der? Desin. Desin olur mu? Neden olmasın ki? Olmaz diyorsak olmaz. Siz öyle diyorsanız olmaz. Zaten bütün mesele de bu değil mi? Siz neye karar verirseniz o oluyor. Durun size bir şeyden daha bahsedeyim. Deli deyince aklıma geldi.  Hiç düşündünüz mü? Her mahallenin neden bir delisi olur? Düşünmediniz mi? Düşünün bence. Çok ilginç değil mi?  Ben bu mesele üzerinde çok düşündüm. Yalan değil, gerçek. Ciddi ciddi düşündüm. Deli miyim? Bunu hiç düşünmedim. Aslında her mahalle kendi delisini yaratıyor olabilir mi? Mahalle delisiz olmaz. Ben bir mahalleye girdim mi, mutlaka önce orada bir deli ararım. Aslında delilik o kadar da kötü bir şey değil. Nereden mi biliyorum? Tövbe tövbe? Kaç sefer söyleyeceğim ben bilirim. Bizim bulunduğumuz mahallenin de delisi var. Bu sizi hiç şaşırtmadı değil mi? Çünkü yukarıda her mahallenin bir delisi olduğunu söylemiştim size. Adı mı ne? Deli. Şaşırdınız değil mi? Delinin genellikle bir adı olmaz. Deli, delidir. Yazı gittikçe sıkıcı bir hale geliyor farkındayım. Aslında bilmenizi isterim ki yazıyı daha sürükleyici kılmak için kafa patlatıyorum. Sizin de bir düşünceniz varsa bu konuda dinlemek isterim. Siz sadece okur musunuz? Yoksa siz hayatımı anlatsam roman olur diyenlerden değil misiniz? Anlatın işte. Ben dinlerim. Kim bilir belki anlattıklarınızdan faydalanıp onları kendim yaşamış gibi anlatırım. Siz hiç yaşamadığınız bir şeyi yaşamış gibi anlatmadınız mı yoksa? Mutlaka anlatmışsınızdır. Ben çok anlattım. Bu anlatacağım hikâyeyi de ben yaşadım. İnanmıyorsunuz değil mi? Oysa ben size şimdiye kadar hiç yalan söylemedim. Bu yazdıklarım hep uydurma mı? Teessüf ederim. Tanımadığınız birisi için bu çok ağır bir itham. Ben buna gelemem doğrusu. Uzatmayayım mı artık? Anlatacaksan anlat mı? Anlatmıyorum deyip işin içinden çok rahat bir şekilde kurtulabilirim. Ama ben başkaları gibi yapmayacağım. Bakmayın böyle dediğime. Ben böyle derim, yine gidip başkaları gibi yaparım. Bu benim için bir güvenli limandır. Böyle istediğimden değil yanlış anlaşılmasın. Böyle yapmayı hiç istemem aslında. Dedim ya bazen zorunluluktan yaparım. Kendimi zorunlu hissetmekten? Sizin kendinizi zorunlu hissettiğiniz hiçbir şey olmadı? Olmuştur mutlaka. Düşünseniz hatırlayacaksınızdır. Boş verip düşünmeye değmez de diyebilirsiniz bu söylediklerime. Aklınızdan size alınabileceğim geçmesin. Ben öyle kolay kolay kimselere alınmam derim ama inanın çok kolay alınırım. Çok karmaşık bir cümle mi oldu? Hani naza çekmek derler! İşte tam da öyle anlattığım. Söylerim ancak söylediğimin tam tersinin yapılmasını isterim. İstemekten daha çok beklerim. Evet evet beklerim. Beklemek güzeldir. Siz hiç beklediniz mi? Sorularım çok mu sıkıcı oluyor? Bir de şu taraftan bakın, cevap vermek zorunda değilsiniz sorularıma. Özgürsünüz. İsterseniz kitabı kapatıp kenara koyabilirsiniz. Göreceksiniz ki size kimseler karışmayacak. Eminim ki koymadınız. Ben de olsam koymazdım. İnsan merak ediyor yazının kaderini. Bu yazı bizi nereye sürükleyecek, bize hangi kapıları açacak? İnanın sizin kadar ben de merak ediyorum. Bu benim için ilginç bir deneyim olacak. Umarım sizinle aynı duyguları paylaşıyorumdur. Yazar ile okurun aynı duyguları paylaşması benim için önemli. Ortak bir noktada buluşmak romanın hem daha fazla satmasını hem de daha fazla okunması sağlayacaktır. Para için mi yazıyorum? İçinizden öyle geçirdiniz değil mi? Hadi itiraf edin, çekinmeyin. Bu romanda istediğiniz yerde araya girip yorumlarda bulunma konusunda özgürsünüz. Kimseler size karışamaz. Editörüm ile de görüştüm. Sizin için ondan izin kopardım. Biraz zor oldu ama koparmayı başardım. Şimdi şöyle derin bir nefes alın ve yazınızı okumaya devam edin. Yazınızı dedim fark ettiniz mi? Fark ettiniz fark ettiniz. Yazınız kelimesindeki edebi sanatı detaylı bir şekilde anlatacak değilim size. Benim okurum entelektüel bilgi birikimine sahip bir okurdur. Eminim siz de öylesinizdir. Mesleğim mi ne? Yazarım. Yazar değilim aslında da yazarım demenin mutluluğunu yaşamak istedim bir an. Romana başlarken kendimle ilgili hiçbir bilgi vermeyi düşünmedim. İsterdim ki okur hangi mesleği yaptığımı, nasıl biri olduğumu kendi bulsun. Ancak bu okur için bazen yorucu olabiliyor. Bu yüzden size biraz kolaylık sağlamak amacıyla kendimle ilgili ipuçları veriyorum ki beni daha iyi tanıyasınız. Bu arada tanıdıktan sonra elinize bir şey geçeceğini zannediyorsanız baştan söyleyeyim yanılırsınız. Büyük beklentiler içerisinde olmamanızı tavsiye ederim. Hayat da biraz öyle değil midir? Büyük beklentiler büyük hayal kırıklarına sebep olur. Bu yüzden bunu tecrübe eden insanlar bir yaştan sonra güvenli limanlar arar kendine. Sizin hiç böyle bir beklentiniz ve arayışınız olmadı mı? Olmuştur. Mutlaka olmuştur. Olmuştur da fark etmemişsinizdir. Bazı şeyler böyledir. Olur ama siz fark etmezsiniz. Bu daha iyidir aslında. Fark etseniz üzüleceksinizdir. Hayat size o anda bir güzellik yapmıştır. Bunu çok uzun yıllar sonra anlarsınız. ?Ancak bazıları bu kadar uzun yaşama imkânına sahip olamayabilir de.? Buradaki ayrıntıya dikkatinizi çekiyorum. Size anlatacağım hikâye tam da tırnak işareti içerisine aldığım cümleyle ilgili. Bir edebiyat sınavında bu cümle öğrencilere sorulup öğrencilerin bu cümle hakkında yorum yapması istenebilir. Cevapları şimdiden merak ettiniz değil mi? Ben daha öncesinde böyle bir soruyu öğrencilerime sordum. Ama o kadar da ilginç cevaplar alamadım. Evet, doğru bildiniz. Ben öğretmenim. Ne öğretmeni miyim? Edebiyat. Şimdi size edebiyatın tanımını yaparak bilgiçlik taslamak istemem. Çünkü bize de edebiyatı öğretirken tanımını yapmadılar. Bizim araştırıp bulmamızı istediler. Bir de bunun adına öğrenci merkezli eğitim diyorlar. Güldünüz değil mi? Bence de gülünecek kadar var. Yoksa gülmediniz mi? Ama ben gülün istiyorum. Bu konuda bir anlaşmaya varalım. Ben gülün değimde siz gülmezseniz olmaz. Olmaz diyorsam olmaz. Ben bütün bunları boşuna mı anlatıyorum? Ben bir şeyler anlatırken başka şeyler düşünmenizi de istemem bu arada. Hoş olmuyor öyle şeyler. Bu, sıklıkla yapmış olduğumuz hatalardan biridir. Yapmamaya özen gösterin. Burası önemli. Bakın size ahlak dersi veriyorum. Romanımın bu özelliğinin olması da beni ayrıca mutlu ediyor.

Burada bu giriş bölümüne nokta koyalım. Uzatmanın bir anlamı yok. Postmodern romanın gerekliliğini yerine getirdiğim kanaatindeyim. Başka türlüsü mümkün değildi zaten. Bu yazdığım cümleler de buna hizmet ediyor. Aslında bir düşünseniz her şeyin bir şeye hizmet ettiğini siz de göreceksiniz? Yeniden başlıyor dediniz değil mi? Korkmayın. Arkanıza yaslanın, derin bir soluk alın. Yeniden başlıyoruz.