İbrahim Şinasi (1826-1871)

  İbrahim Şinasi  (1826-1871)

İbrahim Şinasi (d. 5 Ağustos 1826, İstanbul ? ö. 13 Eylül 1871, İstanbul),Osmanlı gazeteci, yayımcı, şair ve oyun yazarı.

                   İbrahim Şinasi  (1826-1871)

 

 

                  İbrahim Şinasi (d. 5 Ağustos 1826İstanbul ? ö. 13 Eylül 1871, İstanbul),Osmanlı gazeteci, yayımcı, şair ve oyun yazarı.

Türk toplumunda Tanzimat´ın ilanı ile başlayan batılılaşma sürecinin ilk ve en önemli yazarlarındandır. Türk toplumunu batı tarzındaki şiirle tanıştıran ve tiyatro, makale gibi Batılı edebi türlerin ilk örneklerini veren Şinasi yenilikçi fikirleri ve edebiyat sahasındaki çalışmalarıyla kendi döneminin aydınlarını etkilemiş önemli bir isimdir.

Geniş halk kitlelerini eğitmek için gazeteyi bir araç olarak gören Şinasi, ilk Türkçe özel gazete olan Tercüman-ı Ahval´i Agâh Efendi ile birlikte çıkardıktan sonra matbaa kurup Tasvir-i Efkâr adlı gazeteyi çıkarmış; tefrika, abone gibi kavramları ülkenin gazetecilik yaşamına getirmiştir.Sanatçı tiyatroyu da eğitime katkı sağlamak üzere bir araç olarak değerlendirdi ve ilk Türkçe tiyatro olanŞair Evlenmesi´ni kaleme aldı.Ancak bu tiyatro sahnelenememiştir. Tasvir-i Efkâr Matbaası´nda kendi ekonomik sermayesiyle matbaacılık, yayımcılık yaptı; bastığı eserlerle kültür hayatına katkı sağladı. Hayatının son yıllarını Osmanlıca lügat hazırlamaya adamıştır.

Hayatı[

İstanbul´un Cihangir semtinde dünyaya geldi. Doğum tarihi tam olarak bilinmez. Farklı kaynaklarda 1824, 1826 veya 1827 yıllarında doğduğuna ilişkin bilgi vardır.[2] Bazı araştırmacılar doğum yılı bile belli olmayan Şinasi için 5 Ağustos 1826 tarihini verseler de belgeyle sabit olmadığından bu tarihin doğruluğu kesin olmaktan uzaktır. Bununla birlikte bugün sahip olunan belge niteliğindeki iki kaynağa göre doğum yılının 1826 olduğu tahmin edilmektedir.

Babası, topçu yüzbaşı Mehmet Ağa, annesi ise Esma Hanım´dı. 1828´te babası Yüzbaşı Mehmet Bey´in Rusya ile yapılan savaşta Şumnu´da şehit düşmesiyle henüz iki yaşındayken yetim kaldı. Çocukluğu yokluk içinde geçti. 1832´de Mahalle Mektebi´ne girdi. İlköğretimini Mahalle Sıbyan Mektebi´nde ve Feyziye Okulu´nda tamamladı.

Memuriyet hayatı[

Memuriyet hayatının on beş yaşından önce başladığı tahmin edilir. Annesi Tophane Müşirliği´nde binbaşı rütbesiyle görevli bir kişiyle evlenince üvey babası tarafından Tophane Müşiriyeti Mektubî Kalemi´ne kâtip adayı olarak girmesi sağlandı. Burada görevli memurlardan İbrahim Efendi´den Arapça ve Farsça öğrendi. Aynı kalemde görevli eski adı Chateauneuf olan Reşat Bey´den Fransızca dersi aldı. Bu görevindeki çalışkanlığı ve başarısı nedeniyle, önce memurluk sonra hulefalık derecesine yükseltildi.

Tophane Müşiriyeti´ne verdiği bir dilekçe üzerine 1849´da maliye alanında eğitim alması için devlet tarafından Paris´e gönderildi. Mustafa Reşid Paşa tarafından maliye eğitimine yönlendirildi.[7] ancak edebiyat ve dil konularındaki çalışmalarını sürdürdü. Oryantalist De Sacy Ailesi ile dostluk kurdu. Ernest Renan´la tanıştı, Alphonse de Lamartine´in toplantılarını izledi. Oryantalist Pavet de Courteille´e çalışmalarında yardım etti. Ünlü dilbilimci Paul Emile Littré ile tanıştı. Durûb-ı Emsâl-i Osmâniyye (Osmanlı darb-ı meselleri-atasözleri) adlı eseri hazırladı (1863´te basılmıştır). Bu eserde Türkçe atasözlerini Farsça ve Arapça karşılıkları ile karşılaştırdı; varsa Fransızca benzerlerini ilave etti.[8] 1851´de Société Asiatique´e üye seçildi. Buraya Kemal Efendi´den (Mart 1850) sonra üye olan ikinci Türk´tür.

1854´te Paris dönüşünde bir süre Tophane Kalemi´nde çalıştı. Daha sonra Meclis-i Maarif Üyeliği´ne atandı. Kimi kaynaklara göre Encümen-i Daniş´te de görev yapmıştır. Koruyucusu Sadrazam Mustafa Reşit Paşa´nın görevinden ayrılması üzerine Meclis-i Maarif üyeliğinden çıkarıldı. Görevinden uzaklaştırılmasına sebep olarak memuriyete ve rütbesine yakışmayacak davranışlarda bulunması ve hatta sakalını tıraş etmesi gösterilmektedir. []Reşit Paşa1857´de yeniden sadrazam olunca, Şinasi de eski görevine döndü. 1858´de Mustafa Reşit Paşa´nın ölümünden sonra Yusuf Kamil Paşa´nın koruyuculuğunu kazandı .

1858-1859 yılları içinde Şinâsi´nin Tiryal Sultan´ın sarayından Nâvekter Hanım´la evlendiği, ilk kitabı "Tercüme-i Manzûme"´yi yayınladığı ve Kuleli Olayı diye bilinen Sultan Abdülmecid´e karşı düzenlenmiş bir suikast olayına adının karıştığı bilinmektedir. 1862´den itibaren çıkardığı Tasvir-i Efkâr adlı gazetesinde siyasî otoriteyi rahatsız edecek bazı hicivleri ve genellikle eleştirici tutumu yüzünden doğrudan Sultan Abdülaziz´in iradesiyle 4 Temmuz 1863´te Meclis-i Maârif´teki işine son verilerek memuriyetten ihraç edilmiştir.

Tercüman-i Ahval[

1860´da Agah Efendi ile birlikte Tercüman-ı Ahvâl Gazetesi´ni çıkararak gazeteciliğe başladı. Bu gazete ile birlikte ilk özel Türk gazetesi yayın hayatına girmiş oldu. Şinasi´nin Türk edebiyatında batılı tarzda ilk tiyatro eseri olan Şair Evlenmesi adlı piyesi bu gazetede imzasız olarak yayımlandı. Kostaki Efendi´nin ?Heyet-i Sabıka -i Kostaniye? adlı eserini de Rumcadan çevirerek gene tefrika tarzında bu gazetede yayımladı. ?Tefrika?, ?abone? gibi gazetecilik terimleri de ilk defa onun tarafından dile kazandırıldı.

Tasvir-i Efkâr[

Altı ay Tercüman-i Ahval´i Agâh Efendi ile çıkardıktan sonra ayrılıp kendi matbaasını ve gazetesini kurmak için tek başına çalışmaya başladı. Tasvir-i Efkâr adlı gazetesinin ilk sayısı 27 Haziran 1862´de yayımlandı. büzziya Mehmed Tevfik´e göre gazetenin ilk sayısı Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa tarafından Abdülaziz´e sunulunca padişah gazeteyi çok beğenmiş, mükâfat olarak Şinâsi´ye 500 altın göndermiştir. Tasvir-i Efkârın kuruluşundan dört ay sonra Namık Kemal, ardından Ebuzziya Tevfik gazetede çalışmaya başladı.

Şinasi, 1863´te Meclis-i Maarif´teki görevine son verilmesinden sonra 30 Ocak 1865´e kadar Tasvîr-i Efkâr´ın başında kalmaya devam etti. Tasvîr-i Efkâr´da yayımladığı Cerîde-i Askeriyye hakkındaki yazısı üzerine Sadrazam Fuad Paşa kendisine bir mektup göndererek bu dergiyle ilgilenmesini istediyse de Şinasi´nin bu vazifeyi kabul veya reddettiğine dair bir kayıt bulunamamıştır.

Bu dönemde Ruzname-i Ceride-i Havadis gazetesinde bir dil meselesi ile ilgili olarak Şinasi´ye karşı yazılan imzasız yazılar önemli bir kalem savaşı başlattı. Başkalarının da katılımıyla büyüyen ve edebiyat tarihine ?Mesele-i Mebhusetü Anha? olarak geçen bu tartışmada Ruznamedeki yazıların dil konusunda muhafazakâr bir tutumu olan Küçük Sait Paşa´ya ait olduğu bilinir. Tartışma, Şinâsi´nin tutumu ve eleştiri için ortaya koyduğu özlü kurallar bakımından önem taşır.[7] Şinasi, Tasvir-i Efkar´ın tirajını, o güne kadar hiçbir gazeteye nasip olmamış bir şekilde yükseltip 20.000 üzerine çıkaran tartışmayı[11]4 ay sonra 27 Aralık 1864´te birden kesmiş ve bir süre sonra Paris´e kaçmıştır.

Yayımcılık hayatı[

Şinasi, Tasvir-i Efkar gazetesini kurduktan sonra Bahçekapı´da Tasvîr-i Efkâr Matbaası´nda matbaa, yayım ve editörlük işleriyle de ilgilenmiştir. Şinasi´den önce bu faaliyetler devlet eliyle resmî ve yabancı tebaa tarafından yarı resmî olarak sürdürülmekteydi. Şinasi, kendi ekonomik sermayesiyle bu faaliyetleri yürüten ilk kişi oldu.

Şair, kendi şiirlerinden yaptığı seçkiyi Müntahabat-ı Eş´ar adıyla 1862´de bu matbaada yayımladı . Şiirlerini ?Divan? adı dışında bir adla, kendine ait bir matbaada basıp okuyucusuna sunması ?divân tertip etme geleneğini kırma ve yıkma yolunda somut bir adım? olarak değerlendirilir. Şinasi, gazetede tefrika halinde yayımlanan yazıları Tasvir-i Efkâr Matbaası´nda kitap olarak bastı. Bu eserlerin başındaAhmed Vefik Paşa´nın Ebülgazi Bahadır Han´dan tercüme ettiği Uşal Şecere-i Türkî´si ve Hikmet-i Târîh´i, Kâtib Çelebi´ninDüstûrü´l-amel li-ıslâhi´l-halel ve Mîzânü´l-hak fî ihtiyâri´l-ehak adlı kitapları, Behcet Molla´nın Bufon´dan yaptığı Târîh-i Tabîîtercümesi gelir.

Paris´e kaçışı[

1865´te Tasvir-i Efkar´ı Namık Kemal´e bırakıp Fransa´ya gitti. Şinasi´nin bu gidişinin arkasında 1 Ocak 1865´te yürürlüğe konacak olan Matbuat Nizamnâmesi´nin ağır şartlarının bulunduğu tahmin edilmektedir.[7] Paris´te sözlük çalışmalarına yöneldi. Masrafları Mustafa Fazıl Paşa tarafından karşılandı, Jean Pietri vasıtasıyla Nâmık Kemal´le haberleşti. Ancak Namık Kemal ve diğer Yeni Osmanlılar Paris´e geldiklerinde onlardan uzak durarak çalışmalarına devam etti. Société Asiatique Üyeliği´nden ayrıldı.

1867´de Sultan Abdülaziz Paris´e gelince Padişaha refakat eden Fuad Paşa ile görüşüp İstanbul´a dönmesi konusunda söz veren Şinasi, padişahın maiyetiyle beraber Peşte´ye gitti. Padişahın ayrılmasının ardından orada bir süre daha kalıp Macar dil bilginleri ve şarkiyatçılarla görüştü. 24 Eylül 1867´de Köstence yoluyla İstanbul´a dönen Mustafa Fazıl Paşa´nın Peşte´den onu da alıp İstanbul´a getirdiği düşünülür. Sadece birkaç ay İstanbul´da kalan Şinâsi bu arada, Fuad Paşa´ya bir dilekçeyle başvurup İstanbul´a dönmesi yolunda yardım ricasında bulunan karısını bu davranışından dolayı boşadı. Paris´e kısa bir süre sonra tekrar döndü. Burada kaldığı iki yıla yakın sürede, Fransa Milli Kütüphanesi´nde Osmanlı Lügati için çalıştı. Neredeyse hayatının tek amacı haline gelen bu eser ?tı? harfine kadar hazırlanmıştır. Ancak bu çalışmaların günümüze kadar hiçbir parçası ele geçmemiştir.

Son yılları[

Şinasi, 1869´da İstanbul´a dönüp bir matbaa açtı ve eserlerinin basımıyla uğraşmaya başladı. Önce Bâbıâli´deki matbaasına yerleşip dizgi işlerini kolaylaştırıcı bir sistem arayışına girdi, ilâveleriyle beraber 5-600 çeşidi bulan harf sayısını 112´ye indirdi ve bu yeni teknikle eserlerini bastı.  13 Eylül 1871´de beyin tümöründen vefat etti. Ayaspaşa Mezarlığı´na defnedildi. Mezarının yeri kaybolmuştur.

Ölümünden sonra[

Şinasi´nin ölümünden sonra Ebüzziya Tevfik, ?Müntahabat-ı Tasvir-i Efkâr? (1885?1886) adlı kitabı hazırladı.

Yine Ebuzziya Tevfik tarafından aynı isimle 1894 yılında çıkarılan başka bir kitapta ise Şinasi´nin Tasvir-i Efkâr´da çıkan bazı makaleleri bir araya toplanmıştır.

Fatîn Efendi´nin Hâtimetü´l-eş?âr adlı tezkiresinin, Şinâsi tarafından yeni bir tertip ve ifadeyle hazırlanan baskısının ilk elli iki sayfasını (17-21 arası eksik) Ömer Faruk Akün formalar halinde ele geçirip 1961´de yayımlandı.[13]

Eserleri[

Tercüme-i Manzûme (1859),Şair Evlenmesi (1860),Müntehabât-ı Eş?âr (Dîvân-ı Şinâsî). (1862),Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr (1885?1886),Fatîn Tezkiresi (İlk 52 sayfası mevcut),Sarf ü Nahv-i Türkî (mevcut değil),K?mûs-ı Osmânî (mevcut değil)

 

SONBAHAR

 

Fânî ömür biter, bir uzun sonbahâr olur.

Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur.

Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ;

Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.

Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir;

Günler hazinleşir, geceler uhrevîleşir;

Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere.

Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere.

Dünyânın ufku, gözlere gittikçe târ olur,

Her gün sürüklenip yaşamak rûha bâr olur.

İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu;

Bir başka mûsıkîye geçiş farzeder bunu;

Teslîm olunca va´desi gelmiş zevâline,

Benzer cihâna gelmeden evvelki hâline.

 

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya,

Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya,

Duymaz bu ânda taş gibi kalbinde bir sızı:

Farketmez anne toprak ölüm mâceramızı.

 

Yahya Kemal Beyatlı

 

 

Annem İçin

 

Bir günümüz bile sensiz geçmezken 
Şimdi mezarına hasretiz anne... 

Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer 
Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin 
Bir yığın toprakla bir parça mermer 
Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin. 

Bir yığın toprakla bir parça mermer, 
Üstünde yazılı, yaşınla adın; 
Baş ucunda matem renkli serviler 
Hüznüyle titreşir sanki hayatın. 

Seni gömdük anne yıllarca evvel 
Gözyaşlarımızla bu ıssız yere 
Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel 
Matem dağıtırken hasta kalblere. 

Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun 
Hüznüyle erirken Dicle de sessiz, 
Öksüzlük denilen acıyla vurgun 
Bir başka ölüydük bu toprakta biz.

 

 

Ahmet Hamdi Tanpınar