ÜZÜMÜ YERKEN BAĞINI SOR

ÜZÜMÜ YERKEN BAĞINI SOR

Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Günümüzde yaşadığımız sorunların en büyük sebeplerinden biri de üzümü yerken bağını sormamamızdır.

ÜZÜMÜ YERKEN BAĞINI SOR

 

Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Günümüzde yaşadığımız sorunların en büyük sebeplerinden biri de üzümü yerken bağını sormamamızdır. Bu, Müslümanca bir davranış değildir. Çünkü ben Müslüman´ım diyen mümin kişi, sahip olduğu varlığın hesabını vermekle mükelleftir. İpin hesabı hikâyesini bilirsiniz:

 

Zenginin biri, ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. ?Öldüğüm geceyi, kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum.? diye vasiyet etmiş. Öldüğünde ?kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?? diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal: ?Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum.? diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. ?Nasıl olsa bu ölü elimizde. Biz şu canlı olandan başlayalım.? demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar: ?O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?? Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış: ?Tamam, servetin yarısı senin!? demişler. ?Aman, istemem, kalsın! Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?? demiş.

 

Elhamdülillah gittikçe zenginleşiyoruz. Ancak bu zenginliğimizin kaynaklarını gözden geçirmeliyiz. Kazancımız helal midir, değil midir? Her Müslüman, bu soruyu kendine sormalı. Peki, bu konuda kendimize bu soruyu sormaktan başka neler yapmalıyız? Öncelikli düsturlarımızdan biri,sahip olduklarımıza kanaat olmalı. Müslüman, kanaat edendir. Kanaat kavramı, önemli bir mesaj verir bize. Mümin, sofrasındaki nimete bismillah ile başlayıp nimeti elhamdülillah ile bitirir. Zamanla kaybedilen bu kanaatin yerini şimdilerde hırs ve açgözlülük almış durumda. Hayatın her alanında bu açgözlülüğü ve hırsı görmek mümkün. Daha çok para kazanayım, daha güzel kıyafetler giyineyim, daha güzel yemekler yiyeyim... Listeyi uzatabiliriz. Şükür? Şükür yok. Şükür olmayınca tevazu da olmuyor maalesef. Oysa Müslüman´ın en büyük hasletlerinden birisi de sahip olduğu varlığın tevazusunu gösterebilmesidir. Varlığın karşısında kanaat ve tevazu olmayınca ?faize ?alış-veriş´, rüşvete ?hediye´ deniyor; tefecilik artıyor; helal-haram unutuluyor; para gelsin de nerden gelirse gelsin deniyor.?

 

Yeri gelmişken yaşadığım bir anıyı da sizinle paylaşmak isterim. O zamanlar lisedeyim. Maçka´dan Esiroğlu´na gidiyorum. Dolmuşta ayaktayım. Önümde uzun bir zaman görüşmedikleri anlaşılan iki arkadaşın konuşmasına kulak misafiri oluyorum. Ticaret ile uğraşan, yanındakine şunları söylüyor: ?Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi öteki dünya için çalış sözünün birinci kısmı olan hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalış düsturunu aynen uyguluyorum ama ikinci kısım olan yarın ölecekmiş gibi öteki dünya için çalış kısmını uygulayamıyorum.?

 

Aradan on beş yıl geçmesine rağmen bu konuşmayı hiç unutmadım. Aslında adamın sarf ettiği sözler hâlâ geçerliliğini koruyor. Müslümanlar olarak hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışırken, yarın ölecekmiş gibi öteki dünya için çalışmayı unuttuk. Hadi bunu da geçtik diyelim. Bari çalışıp kazandıklarımızın bir hesabını verelim. Çünkü ?hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alınacak şey değildir vesselam.?

 

NEŞAT SAMAT