Tarih: 10.10.2025 16:12

ÇATLAK SÜRAHİ

Facebook Twitter Linked-in

                  EŞEK ARISI 

 

                 Eşek arısı kendi yavrusunu hiç görmez. Fakat yaşamının gayesi onun dünya'ya gelişine ve dünya'ya geldikten sonra büyüyüp gelişmesine zemin hazırlamaktır. 

Ana arının döllendikten sonra fazla vakti kalmaz. Eşek arısı toprakta kazdığı çukura, bir duvar çatlağı, ya da ağaç kovuğuna yumurtasını bırakır. Yavrusunu bir larva içinde burada yumurtladıktan sonra larvayı oracıkta bırakarak avlanmaya çıkar. 

Avlayacağı av kendisi için değildir artık.

Larvadan çıkacak yavruları için avladığı avı öyle bir yerinden sokar ve öyle bir miktar zehir akıtır ki ; 

Av o anda ölmez. Fakat hareket de edemez. Ancak avın vücudundaki fizyolojik yani canlılık olayları devam eder, yani avladığı hayvanı bir çeşit bitkisel hayata sokar. 

Bu avın ölüp çürümemesi için gereklidir. 

Eşek arısı zamanlaması başlamıştır artık.

Avladığı avı larvasının yanına getirir, bırakır ve üstünü örter. Kendi ömrü yavrularının larvadan çıkmasını görmeye yetmez, uçar ve bir yerlerde ölür. 

Avlayıp larvasının yanına koyduğu av ise felç olmuştur, oradan kaçamaz. Yavrular larvadan çıkmaya yakın av da ölür. Ama bu iki olay zamanlama itibariyle birbirine o kadar yakındır ki sanki aynı anda cereyan ederler. Larvadan yavrular çıkmış, avlanan av ise sanki yeni avlanmış gibi tazeliğinden bir şey kaybetmemiştir. 

Yavrular annelerinin kendileri için taze konserve gibi hazırladığı avı yiyerek büyür ve gelişirler. 

Eğer ana arı ava zehrini birazcık fazla verse idi, av yavrunun larvadan çıkmasından önce ölecek ve çürüyecekti. Zehrini birazcık az verse bu sefer av felç olmayacak, yeniden hareket kabiliyeti kazanıp oradan uzaklaşacaktı. Her iki durumda da yavrular yiyecek bulamayacak ve açlıktan ölecekti. Arı da neslini devam ettiremeyecek ve bir süre sonra nesli tükenecekti.

Halbuki yapılan jeolojik kazılarda milyonlarca yıl önce yaşamış eşek arısı fosillerine çok sık rastlanmaktadır. 

 Kainatta her şey Allah'ın emri ile olur. 

                                                           ***           

 

 

                                                   YAPILMASI GEREKENLER 

 

Bir Kızılderili Öğretisi diyor ki:

"Bir atın susuzluğunu giderdiği yerden su iç; 

At hiçbir zaman kötü su içmez. 

Kedinin yattığı yerde uyu, 

Kurtlu elmayı ye. 

Sivrisineklerin yerleştiği mantarları korkusuzca topla. 

Köstebeklerin kazdığı yere ağaç dik. 

Yılanın ısınmak için durduğu yere ev yap. 

Sıcak günlerde kuşların yuva yaptığı yere kuyu kaz. 

Horozlarla beraber uyu ve uyan ki tüm gün için en sarı mısırlara ulaşabilesin. 

Daha çok yeşillik ye, ki bir hayvandaki gibi güçlü bacaklara ve dayanıklı bir kalbe sahip olabilesin. 

Daha çok yüzmeye git, ki dünyada kendini bir balığın kendini denizde hissettiği gibi hissedebilesin.

Daha sık gökyüzüne bak, daha az ayaklara...

Böylece düşüncelerin daha net, hafif ve özgür olacaktır. 

Konuşmak yerine, daha çok sessiz kal;

Böylelikle ruhun sükunete ve huzura erebilecek."

                                     ***

 

                                 ÇOCUK VE KÖPEK

                                    

                      Dükkanın camına "Satılık köpek yavruları" yazan bir kağıt konulur konulmaz küçük bir oğlan dükkandan içeri girdi ve;

-Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?, diye sordu. 

-Otuz ile elli dolar arası. Her birinin ayrı fiyatı var, dedi dükkan sahibi.

Küçük oğlan elini cebine koydu, evirip çevirerek bütün paracıklarını cebinden topladı ve meteliklerini tezgahın üzerine koydu. Sonra da dikkatle hepsini saydı. En sonunda da hayal kırıklığını hissettiren bir ses tonu ile;

-Benim bütün param onüç dolar ve yirmi yedi sent, dedi. Sonra derin bir nefes alarak;

-Peki bayım, hiç olmazsa köpek yavrularını görebilir miyim? diye sordu.

Dükkancı gülümsedi ve köpek yavrularını getirmesi için dükkanın arka odasındaki eşine seslendi. Biraz sonra kadın ve arkasında koşuşturan beş sevimli tombiş köpek yavrusu odadan çıktılar. Ancak köpek yavrularından biri çok gerilerden zorlukla geliyordu. Çocuk gözlerini o köpek yavrusuna dikti ve;

-Bunun nesi var? Niye yürüyemiyor? diye sordu.

-Veteriner kalça kemiğinin doğuştan tam oluşmamış olduğunu söyledi. Hiç bir zaman rahat yürüyemeyecek, diye yanıt verdi dükkan sahibi.

Bunu duyan çocuk heyecanla;

-İşte benim satın almak istediğim köpek bu idi, deyince de;

-Onu almak isteyeceğini sanmıyorum evlat, istersen onu bedava bile verebilirim sana, dedi

Küçük çocuğun bu cevap karşısında çok kızdığı gözlerinden belli idi. Dükkan sahibinin gözlerinin içine dik dik baktı ve;

- Onu bana bedava vermenizi istemiyorum. O köpek de diğerleri kadar değerli. Size şimdi onüç dolar yirmi yedi sent verebilirim ama otuz dolar tamamlanıncaya kadar her hafta beş dolar getireceğim, dedi. 

Dükkancı;

- O köpeği gerçekten istemezsin oğlum, o seninle öbürleri gibi koşup oynayamayacak ki! deyince küçük oğlan;

-Ama ona şans vermemiz gerekiyor o da her köpek kadar değerli, diyerek isyan etti ve eğildi, pantolonunun paçalarını yavaşça yukarı çekti ve pantolonun altındaki çocuk felcinin tahrip ettiği bacağını, destekleyici çelik desteklerini gösterdi, sonra adama döndü ve yumuşak bir sesle şunları söyledi;

-Ben de koşup oynayamıyorum bayım, bu küçük köpeğin de benim de anlayacak ve destek verecek dostları olmalı.

Dan Clark

                                                  ***

 

                                         ÇATLAK SÜRAHİ 

 

                  Her sabah yaşlı adam su almak için kaynağa doğru yola çıkardı. Ahşap bir sopanın ucunda iki toprak sürahi taşıyordu. Biri sağlam, diğeri çatlaktı..

 Her adımda, çatlak sürahiden yavaşça su sızıyordu.

Aylar geçti. Yaşlı adam her gün aynı yolu gidip, her seferinde eve bir dolu sürahi ve diğeri ise yarı dolu dönüyordu. Sağlam sürahi kendisiyle gurur duyuyordu. 

Ama çatlak sürahi  utanç ve suçluluk hissediyordu. Yaşlı adamın neden onu taşımaya devam ettiğini anlayamıyordu, çünkü kendisini işe yaramaz hissediyordu.

Bir gün dayanamadı:  "Sana bütün bu süre zarfında hayal kırıklığı yaşattığım için çok üzgünüm. Ben çatlağım ve artık işine yaramıyorum." Diye fısıldadı. 

Yaşlı adam gülümsedi: "Yalnızca senin tarafındaki yolun çiçeklerle dolu olduğunu fark etmedin mi? Senin çatlağını fark ettim ve bu yüzden yol boyunca tohumlar ektim. Her gün onları suladın, bunu bilmeden. Sayende bu yol hayat dolu ve güzel hale geldi. Sayende eve sadece su değil, aynı zamanda neşe de getirebiliyorum."

Çatlak sürahi sessiz kaldı. Artık kendini utanç içinde hissetmiyordu. 

 

                                 ***

 

 

 

 

 

 

TRABZON DEVLET TİYATROSU 

PERDELERİNİ YARIN AÇIYOR

 

Trabzon Devlet Tiyatrosu, 2025-2026 sezonunu 2 Ekim 2025 Perşembe günü saat:20.00' da, Trabzon devlet Tiyatrosu'nun Haluk Ongan Sahnesi' nde, İzmir Devlet Tiyatrosu'nun bir yapımı olan "KAÇAKLAR" adlı oyun ile açacak.

Ekim ayında sahnelenecek oyunların, tarihleri ve konuları sırasıyla şöyle;

 

KAÇAKLAR (İzmir Devlet Tiyatrosu) 1-2-3-4 Ekim 2025 

Kaçmak isteyen iki kadının hikâyesi. Yetmişli yaşlarında bir genç kız olan Claude ile kırklı yaşlarındaki ihtiyar Margot'nun! Kaçış planları hiç beklemedikleri bir şekilde çakışır. İki kadın oyuncu için harika bir ritimde yazılmış, içinde hüznü ama daha çok komediyi barındıran sıra dışı bir hikâye.

 

İSTANBUL' UN SON BEYZADELERİ *9 Ekim 2025 Prömiyer Gecesi

(Trabzon Devlet Tiyatrosu) 9-10-11 ve  16-17-18 Ekim 2025

Uğur Saatçi'nin kaleme aldığı "İstanbul'un Son Beyzadeleri", Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde, işgal altındaki İstanbul'un sosyal hayatını, değişen-yozlaşan değerlerini ve toplumsal sınıfların çözülüşünü hiciv yoluyla ele alan bir oyundur. Çöken bir İmparatorluğun başkenti İstanbul'un karanlık sokaklarında, gayrimeşru ilişkiler içindeki insancıklar, ahlakdışı ilişkileri ile günü kurtarmaya, kendi küçücük hayatlarını bataktan çıkarmaya çalıştıkça, debelenerek daha da dibe batarlar.  İşgal yıllarındaki İstanbul'un bu garip tarihi kesiti; komik, eğlenceli, şarkılı, danslı ve bir o kadar da acıklı bir bakışla siz değerli seyircilerimizin temaşasına sunulmaktadır.

 

AĞIR ROMAN (Adana Devlet Tiyatrosu)  23-24-25 Ekim 2025

Kolera Mahallesi'nde yaşayan insanların hayatları üzerinden, toplumun kenara ittiği bireylerin çürümüş düzenle mücadelesi anlatılır. Oyun, mahalledeki dayanışmayı, yozlaşmayı, aşkı ve ihaneti aynı potada eritir. Salih'in aşkı, mahallenin baskısı ve Reco ile olan çatışması oyunun dramatik omurgasını oluşturur. Mahallede güç dengeleri sürekli değişir, kanlı hesaplaşmalar yaşanır. Karakterler bir yandan aşk, sadakat ve hayallerle yaşarken diğer yandan şiddet, uyuşturucu ve ölümle yüzleşir.

 

BİR RUHUN HİKAYESİ (İstanbul Devlet Tiyatrosu) 30-31 Ekim 2025, 1 Kasım 2025

IngmarBergman'ın sinema filmi için yazdığı aynı adlı eserinden uyarlanan monolog oyun, kadının hayatta varoluş hesaplaşmasını anlatıyor. "Neden her şey karmakarışık bir hale geldi?" 

"Hiç durmadan konuşuyorum ve insanlar susuyor ve sırtlarını dönüp gidiyorlar. Hayır, yakınmayacağım. Şu dünyada yakınmak için hiçbir sebebim yok. Zor olan tabii ki düşüncelerim ve hayallerimle doldurduğum bir boşlukta yaşamam." Gerçeklerden kaçıp hayallerine sığınan ve hayallerinden uyanıp gerçeğine düşen Viktoria, artık karmaşık bir hale gelen anılarındaki; acılarını, mutluluklarını, kayıplarını, ayrılıklarını, mutsuz evliliğini, ailesini ve çocukluğunu ruhunda gizlediği hikayeleri ile anlatırken hayal ve hayat arasında zihninde yolculuk yapar.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —